1917: SAVAŞTA EN BÜYÜK MADALYA YAŞAMAK


     1917 bende hep bir umut, tebessüm ve beraberinde özlemi çağrıştırdığından ilk ismini duyduğumda garip bir beklentiye girdim. Dünyanın seyrini değiştiren Büyük Ekim Devrimini, yani Lenin’i, Troçki’yi, Stalin’i, ayaklanan işçilerin, köylülerin hayallerini anlatacak bir film bekliyordum. Tabi bütün bu beklentilerim filme dair ilk fragmanın yayınlanmasına kadar sürdü. Beklenti bu yönde olunca hayal kırıklığımın da çok sabırlı davrandığını söylemem pek doğru olmaz. Mademki beklentiyle hayal kırıklığı kardeşti o zaman kardeşlik edebiyatına noktayı şimdilik buraya koysam fena olmayacak. Yoksa büyük kardeşin küçük kardeşi hep dövdüğünü bunun da kardeşlik hukukunda olmadığını haykırmam gerekecek.

KRİTİK GÖREV
      1917 filmi bir Amerikan İngiliz ortak yapımı. Amerikan Güzeli ( 1999 ) ve Jarhead ( 2005 ) filmlerinden tanıdığımız Sam Mendes’in yönettiği 1917 bir savaş filmi. I. Dünya savaşında Almanlara karşı savaşan İngiliz ordusundaki iki rütbesiz askerin çok önemli bir mesajı düşman hattının ötesindeki İngiliz birliğine iletmek için görevlendirilirler. Görev oldukça zordur, zira yaya olarak gitmeleri yetmiyormuş gibi bir de zamana karşı da yarışmaları gerekiyor. Başarabilirlerse 1600 askeri Almanların kurduğu tuzaktan kurtarmış olacaklar. Kurtaracakları bu birliğin içinde askerlerden birinin, Onbaşı Blake’in abisinin olması görevin duygusal yönünü öne çekiyor.
    Üst rütbeli bir general kritik bir görevi rütbesiz birine verir mi? Pratikte mümkün olabilir ama teoride olası görünmüyor. Pratikte neden mümkün: İlk gözden çıkarılacaklar her zaman önden gider, öne sürülür. Askeri terminolojide bu ekseriyetle piyadeye denk gelir. Üst rütbelilerin görevi taktik, strateji ve hedef belirleyerek savaşın yönünü ve kaderini belirlemektir. Bire bir çarpışmak daha çok rütbesiz ve vasıfsızlara pay edildiğinden ilk zayiat da doğal olarak buradan çıkıyor. Rütbelinin yetiştirilmesi eğitilmesi donatılması uzun yıllar aldığından devletlere maliyeti rütbesizlere göre fazladır. Oysa rütbesiz ve vasıfsızları her zaman halk arasından, halkın evlatlarından temin etmek yasalarla kolaydır ve mümkündür. Ölürse şehit yaşarsa kahramandır. İki sıfat da itekleyici, cezp edici ve teşvik edicidir. Başarıysa bölüşülmez devamlı komutanın ya da üst rütbelinindir. 1917 filminin ana ekseni bu yönde olsa da asıl mevzusu gerçeklik…

GERÇEKLİK
     Bu gerçekliği nasıl sağladığı konusuna gelirsek, iki ayağı var; kamera hareketleri ya da kesintisiz çekim de diyebileceğimiz Tek Plan Çekimler ve karakterlerin ikirciksiz, gerçek hayattaymışçasına abartısız tavırları. Tek plan çekimleri başarılı kılmasının arkasında omuz üstü kameraların etkisi yadsınamazken; gerçek zamanlı ilerlemesinin büyüsünü seyirciye aktarmayı başarıyor.
     Karakterin ( kahramanın ) bir asker gibi davranmayıp düşman topraklarına adeta elini kolunu sallayarak girmesi, ateş edildiğinde tereddütsüzce ve tedbirsizce kapalı yerlere ( ateş edilen yer ) girmesi, yaralanması… Sonrasında miğferini ve silahını hiç düşünmeden arkasından bırakarak kaçması gibi sekanslar ilk etapta seyircinin aklına soru işaretleri getirse de daha çok adrenalini yükseltmeye dönük hareketler gibi görünüyor. Ama o anlık telaşta normalmiş izlenimi veriyor. Bu da filme bir doğallık katarken gerçekliği de yükseltiyor haliyle.
HALK KARDEŞTİR DEVLET SAVAŞTIRIR
     Bir asker üzerinden savaşın mantıksızlığını ve anlamsızlığını anlatan 1917 filmi Steven Spielberg’in Er Ryan’ı Kurtarmak ( 1998 ), Savaş Atı ( 2011)  ve Christoper Nolan’ın Dunkrik  ( 2017 ) filmlerini çağrıştırıyor. Halklar kardeştir devletler savaştırıra birkaç sahneyle katkı sunan 1917 filminde, Onbaşı Schofield’ın  ( George MacKay ) Alman askerlerinden saklanan tanımadığı bir kadına Lauri’ye ( Claire Duburcq ) yardım etmesi erzağını paylaşması, Lauri’nin kimsesiz ( muhtemelen savaşta annesini babasını kaybetmiş ) bebeğe bakması, Onbaşı Blake’in ( Dean-Charles Chapman ) düşen düşman uçağındaki pilota yardımcı olması gibi sahneler savaşa eleştiri niteliğinde…
     Savaş aşığı, tutkulu ve takıntılı rütbeli askerlerin arz-ı endam ettiği 1917 filminin son sahnesindeki katharsis, seyirciyi kahramanın yanına çekip ‘dinlenmeyi hak ettin oğlum’ manasını, bir ağacın altına geçip sırtını ağacın gövdesine vererek nereden nereye dercesine savaş alanına bakması, iç yolculuğa çıkması sıradan değilse bile Hollywood klişelerinden.  92. kez düzenlenen Oscar törenlerinde üç heykelcikle dönen yapım filmin kahramanlarını neredeyse bir maraton koşucusuymuş gibi hep bir level atlatarak bir sonraki göreve hazırlayan yönetmenin derinliksiz karakterleri, seyircinin filmden sonra hatırlayacağı türden değil ne yazı ki.

** https://www.gazeteduvar.com.tr/sinema/2020/02/26/1917-savasta-en-buyuk-madalya-yasamak/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KARDEŞİMİN HİKAYESİ

İKİ AYRI KİTAP

SOLMASIN GÜLÜŞÜN