BİR CALVİNO DENEMESİ


     


Caivino’nun, ağaçların tepesinden inmeyen Cosimo karakterinin can verdiği Ağaca Tüneyen Baron romanına atıflarda bulunan Beni Kör Kuyularda romanı için bir Calvino denemesi de diyebiliriz.




 Hasan Ali Toptaş’ın son romanı Beni Kör Kuyularda içinden geçtiğimiz anlardan sesleniyor okura. Bugün olanları sıcağı sıcağına görmek, duymak, konuşmak hatta sesimizi çıkarmak istemediğimiz, ölü taklidi yaptığımız hallerimizin karikatürünü yazıyla çizerek önümüze koyuyor.
      Everest yayınları etiketiyle yayımlanan Beni Kör Kuyularda romanı için çok şey söylenebilir belki ama ben birkaç noktasını merkeze alarak değineceğim. Evvela kısa bir özet: her gün yemeğini kendisiyle götüren Muzafferin bir gün unutması ve kızı Güldiyar’ın sefer tasıyla babasına yemek götürmesi üzerine gelişiyor hikâye. Hikâyenin derinleşmesi bu yemek götürme sonrasında Güldiyar’ın başına nelerin geldiği ve neler yaşadığıyla ilgili. Roman boyunca Güldiyar’ın gözyaşlarının neden taşlaştığını okuyucunun unutması, hikâyenin ( olay ) akışından dolayı bir an bile soluklanıp geri dönmemesinin en büyük nedeni tempodaki ahenk olabilir. Romanı kendi içinde güçlü kılan sebep, arkasındaki zayıf bir halkaya dayanıyor olması okuyucunun ucu açık bir romandaki beklentilerini de haliyle etkiliyor.

SEYREDEN TOPLUM
       Özdemir Asaf’ın Bir adım aksadı mı, bin adam yuvarlanır dizesi romanın ana temasını

özetler niteliğinde. Bir musibet etrafında toplanan güruha tuttuğu aynada kendimizi ne şekilde gördüğümüzü yer yer masalsı ve en çok da mistik bir şekilde örgülemiş yazar. Gecekondu bölgesinde geçen olayda, başkasının acısıyla var olan “seyirci” bir toplumun çözüm üretmek, derman olmak, çare bulmak yerine nasıl da insanı kemiren, gerileten ve tüketen bir hale dönüştüğünü anlatmış.
     Beni kör kuyularda, oldukça başarılı bir atmosferle okuyucuyu zapt eden, gerginliği ve merak duygusunu diri tutarak karanlıktan, belirsizlikten beslenen bir roman. Köyle kent arası geçişleri bilinçaltı simge ve öğelerle hatırlatan, çağıran ve okuyucunun kulağına fısıldayan, tembihleyen sessiz bir çığlığın feryadı gibi. Doğanın sesini, kokusunu hissettiren, kederi okuyucunun damarlarına sonuna kadar zerk eden, sessizliği bozan, ağır, kapkara, tortulu, kör edici bir hissizliği, kayıtsızlığı kayıt altına alan bir roman.

ŞİDDETİN GEN HARİTASI
       Hayali gerçek kılan romanın diğer bir özelliği de eşyaların dili. Eşyalar dile geliyor, yürüyor, konuşuyor, insanlar yerine çığlık atıyor, bağırıyor ve gürültü yapıyor. Mafyatik ilişkilere yatkın zorba bir toplumun şiddete olan bağımlılığının gen haritasını çizen yazar okuyucuyu bu yönde düşünmeye çağırıyor.
     Zorbalar için gelen polisin, kötülüğü örgütleyenlere, gerçekleştirenlere bir şey yapmak, söylemek yerine köşede duran gariban simitçiyi tartaklamaları adaletin terazisinin nasıl çalıştığı bu günlere bir gönderme niteliğinde. Başta da söylediğim gibi bu roman güncel bir metin olarak da okunabilir, geleceği belirsiz mistik bir halk söylencesi şeklinde de okunabilir.
“Sen diyorsun ki, kötüler gelip bize kötülük edinceye kadar iyidirler, başımızın üstünde yerleri vardır”( sf: 169) bunu söyleyen romanın içindeki karakterlerden biri olan Halil. Halil çölde bir vaha gibi. “Hem bunların hem de o adamın yüzüne, sanki hiçbir şey olmamış gibi aynı ifadeyle bakamam. Bunu yapacak olursam, o zamanda aynada kendi yüzüme bakamam” ( sf: 156) Halil üzerinden topluma olan eleştirisini genişleterek çevremizdekilere ve çevremizdekilerle bir oluşumuzu yeriyor, yerden yere vuruyor. Halil’in peşinden neden kimse gitmiyor, Halil’in etrafında kimse örgütlenmiyor, kimse dediklerine pay vermiyor ve neden iyilik kazanmıyor diye okuyucuyu tedirgin edecek sessiz bir üslupla soruyor.
 
CALVİNO DENEMESİ
     Yanlış hatırlamıyorsam ana hatlarıyla, devrilen askeri bir aracın kapıları kilitli olduğu için dışarı çıkamayan, içindeki mahkûm ve askerlerin birlikte yandığını gören, dünya üzerindeki kötülükleri bir kartalın gözünden aktarıldığı Ahmet Büke’nin Ekmek ve Zeytin kitabındaki Tanrı Bir Devlet Bir öyküsüne de göndermelerde bulunmuş yazar. Söz konusu öykünün sonunda kartal, ‘Tanrım ne büyükmüş zulmün. Bunca yağmuru ve suyu tutup ateşi salıvermelerin. Av istemiyorum, ekmek istemiyorum. Verdiğin gözleri de geri al. Bu zincirler yüzünden kaçamıyorum, verdiğin kanatları da geri al!’ diyor.  Eylül 2005 yılında Doğan kitap etiketiyle yayımlanan Uykuların Doğusu kitabını da selamlayan yazar,  Caivino’nun, ağaçların tepesinden inmeyen Cosimo karakterinin can verdiği Ağaca Tüneyen Baron romanına atıflarda bulunan Beni Kör Kuyularda romanı için bir Calvino denemesi de diyebiliriz.
    Yok artık! O kadar da değil, dediğimiz anda kötülüğü bir çıta daha yükselterek bunu da yapamazlar herhalde dediğimiz günlere denk gelen, adeta babadan oğla devreden örgütlü kötülüğün kesintisizce devam etmesi sonucu zamanla olağanlaşmasını irdeleyen bu roman için belki bir dönem romanı diyebiliriz.

KÜLTÜR ERKİ
      İçinden geçtiğimiz dönemin edebiyatı da etkilemediğini söylemek saflık değilse bile iyi niyetli olduğunu söyleyemeyiz. Sık sık siyasi erk tarafından kültür alanında bir türlü istedikleri yere gelemedikleri şikâyetini duyuyoruz. Bu yakarışların, şikâyetlerin karşılığını gördüklerini ama bu romanda da anlatıldığı gibi bir türlü tatmin olmadıklarını hep daha fazlasını istedikleri için bağırdıklarını biliyoruz. Oktay Akbal’ın dediği gibi önce ekmekler bozuldu. Günümüz edebiyatının ve son on beş yirmi yıllık kültür ve edebiyatının mevcut iktidardan ne derecede etkilendiğini anlamak için önce değişen roman kahramanlarının isimlerine bakmak lazım; İsmail, Halil, Nedim ya da başka yerde Ramazan, Beyza, Bayram. Sonra, zamanı imlemek için ezan vakitleri üzerinden betimlemeler geldi, peşinden cinler periler uçuştu havada. Akıl sır erdirilmeyen metinler kurgulanarak ismine “garip ve gizemli” denildi. Doğası gereği bir yere varamayan mistik ve ilahi bir hadiseyi türbe döngüsü içinde okuyucunun önüne sürmek bal gibi de bahsettiğimiz dönemden etkilenmektir. Bir yönümüzü tartışmaya açarken diğer taraftan her yandan kuşatıldığımız teolojik argümanlara da teslim olmak patinaj yapmayı andırmıyorsa bile dışa açılan bir kapıyı içe çekmekten ibarettir.
     Kötülerin ve gölgelerinin doldurduğu bir avluda cinayet mahalline dönen canilerin ve katillerin eşliğinde maktulü seyrederken çekirdek çitleyen insanların ruh durumunu salgın bir hastalık gibi yayılışını, halk istedi biz yaptık mantığına yediren olay örgüsünün en önemli öğesi taş. Taş hareketsizliği, kalpsizliği, vicdansızlığı simgeliyorken özel hayatı alenen veya gizlice gözetlemeyi de perdeyle şifrelemiş yazar. 


***  https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2020/01/08/beni-kor-kuyularda-taslasan-insanlik/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KARDEŞİMİN HİKAYESİ

İKİ AYRI KİTAP

SOLMASIN GÜLÜŞÜN