YABANCININ ÇİLESİ
Colin Wılson’ın Yabancı kitabını irdelerken Yabancı’ya
ulaşmanın öyle bir çırpıda mümkün olmadığını, Yabancı’ların ayrı olduğu kadar
ortak özellikler de barındırdığını ve en önemlisi de belli bir kalıba
sığmayacak kadar “renkli” olduklarını fark ettim. Zaten bir tanımlamaya
gittiğimizde aslında sahayı daralttığımızı, çizdiğimiz çembere tuttuğumuz
merceğin daha çok bir büyüteç işlevli olacağını bilerek hareket ettiğimizde
tanımlamanın çok da sakıncalı, “arızalı” olmayacağını biliriz.
Yabancı kelimesi oldukça geniş bir mana
barındırsa da, günümüzde herkesin göçle, sürgünle başka yerlere, faklı
coğrafyalara ve farklı kültürlere sığınarak, iltica ederek yaşamaya çalışması
durumunda atfedilen “Yabancı’dan” ziyade, biz, daha çok ayrıksı duran,
varoluşsal problemleriyle baş etmeye çalışan, her alanda aidiyetsiz hisseden,
sürüden kopan, belki “hissiz” Yabancı’yı konuşacağız. Colin Wilson kitap
boyunca neredeyse her bölümün başına yabancının bir özelliğinden başlayarak
ilerler.
“İlk bakışta, Yabancı
toplumsal bir sorundur. Duvardaki deliktir o.” ( Körler Ülkesi bölümü-sf: 25)
“Yabancı kim olduğundan
emin değildir” ( Benlik Sorunu bölümü- sf: 199)
“Vizyonerler kaçınılmaz
olarak Yabancıdır” ( Vizyoner olarak Yabancı- sf: 269)
“Yabancının sorunu
çıkmaza vardığında en doğrusu geriye gidip başka bir yaklaşım denemek olur” (
sf: 290)
“Yabancılarda ortak bir
içgüdü vardır; burjuva dünyasının gerçekliğinden şüphe etmektir.” ( sf:291)
“Yabancıya nihai olarak
ne istediğini sorun, bilmediğini kabul edecektir.” ( sf: 293)
“Bir Marksist ile
romantik Yabancı arasındaki fark şudur: Biri cenneti yeryüzüne indirmek
isterken diğeri yeryüzünü cennete çıkarmayı hayal ediyordur.” ( sf: 294)
Wilson Yabancı’yı tartışırken her bölüme
uygun düşen yazar ya da yazarın yarattığı karakterle başka bir yazar arasında
bağ kurar, daha önce birinin denediğini diğerinin daha cesurca yaklaştığını
söyler. “Hesse’de Shaskerpeare ya da Tolstoy gibi bir hayal gücü yok. Ancak
düşüncelerindeki canlılık bunu fazlasıyla telafi ediyor.” ( sf: 95) Ortak nokta bulma konusunda da oldukça
başarılı ve çalışkandır Wilson. Ahlaktan bağımsız özgür kuvvetler, saf irade
gibi tabirlerle bir dönem Schopenhaur’ı kahraman olarak gören Nietzsche
felsefesini özetleyen yazar, Van Gogh ile Nietzche arasındaki bağı şöyle
kuruyor. Van Gogh’un sevdiği kız için elini mum üstünde tutmasıyla Nietzche’nin
fırtına kopup yıldırımlar çakarken şahit olduğu bir olaydaki tavrının aynı
gelenekten geldiğini söyler.
Dostoyevski’nin Delikanlı’sını beğenmeyen
Wilson, Yeraltından notlar’daki - ki Rusça orijinal ismi, Döşemenin altından
notlardır- karakterlerin kendilerini böcek gibi görmesiyle dile getirdikleri ve
davranışlarıyla Dostoyevski ile Nietzche’yi aynı Yabancı’da, aynı düzlemde
buluşturmayı başarıyor. Hatta Suç ve Ceza’daki karakter Raskolnikov’un durumunu
birçok açıdan Nietzche’ye şu cümle ile benzetiyor. “Kendi güçsüzlüğünden,
insani zaaflar ve ızdıraplardan nefret ediyor.” ( sf:220)
Yabancı’yı tartışmaya açarken dediğimiz
gibi her bölümün teması içinde irdelerken gözümüze, teolojinin, dini
argümanların Yabancı’nın önünde flu bir perde olduğunu hissettirir. “Dinin
sunduğu cevapların insanları rahatlatmak için hazırlanmış yalanlar ( sf: 271)
olduğunu söyler. Yabancı dünyaya ayak uydurmayandır. Kurtuluşu kendi başına
bulabilendir. Yabancı anlaşılmayı ister yine de.
Novalis’in; tembel olmasalar bütün insanlar dahi olabilir sözünü yazarlara
getirerek, Nottingham gibi bir kömür beldesinde bir madencinin oğlu olarak
dünyaya gelen D.H.Lawrence’ı, çoğumuzun yaptığı gibi doğum şartlarını kabul
etseydi bir madenci ya da memur olarak kalırdı diyerek örnek gösterir Wilson.
Ama çoğu yazarda bunun olmadığını, “kendilerini gerçekleştirmediklerini”
“Rilke, hastalık hastasıydı, Wels, çağın hastalıklarına yalandan çareler
uyduran cinci bir hoca, Dickens’da dilimizi zehirleyen bir duygu sömürücüsüydü.
Aralarında belki en iyisi olan Shaw bile keyfi yerinde, halinden memnun yaşlı
bir adama dönüştü.” ( sf: 288) Oysa bu yazarların bir şeyler yapmadığını
varsayarsak bunlardan bahsetmemiz mümkün olmazdı.

Yazar Yabancı’nın peşine düşüp varoluşsal
metinleri irdelerken ilk sırayı tahmin edeceğiniz gibi Sartre ve Camus’ya
verir. Fakat Yabancı kimdir, ne yer ne içer, ne düşünür, nerelere gider ve en
önemlisi de nereden geldiğini bulmak anlamak için alt metinleri de deşifre
etmeyi unutmaz. Teolojik yaslanmaları da büyük bir iştahla ters yüz ederek
mistik ve manevi düzlemde hareket eden yazar, şair, karakter ve ressamları da
pas geçmez. Wilson için bunlar bazen Dostoyevski, bazen Kıerkegaard’dır, bazen
Fox bazen yazarın kendisi ve bazen de yazarın yarattığı karakterdir.
Çözümlemelerini yaparken pikaresk romanlara varana dek irdelerken gölge benlik
arketipiyle karşılaşması işini zorlaştırmaz bilakis iştahını kabartır. Yabancı
kitabı yayımlanırken ilk etapta kabul edilmez, mesafeli yaklaşılır, ne de olsa
yazar taşradan gelmiş bir evsizdir. Bu özellik belki de yazarın çıkış noktası
için güçlü bir gerekçedir.
Yabancı kitabının en önemli özelliklerinden
biri yazarın başka yazarlardan alıntıladığı bütün metinleri çevirmenin mevcut
olanla yetinmeyip yeniden çevirerek yararlanmış olması. Sadece bu emek, zahmet
ve özen için bile çevirmen Cihan Barış Özkan’a minnet borçluyuz. Buna rağmen
kitabın kapağında çevirmenin isminin olmaması yayınevinin bir “ayıbı”
diyebiliriz. Umarız ve bekleriz ki yeni basımlarda bu “kusurdan” vazgeçilir.
Bir Osmanlı valisinin tecavüz ettiği yazar için, “aslında acı çekmeye olan düşkünlüğüyle”
çarpıtmaya, örtmeye kalktığı Yabancı kitabı özenli, temiz bir basım. Rafa dik
olarak koyduğunuzda sırt yazısı düzeltilebilir sonraki baskılarda.
https://www.gazeteduvar.com.tr/kitap/2019/09/05/yabancinin-cilesi/
Yorumlar
Yorum Gönder