Kayıtlar

Şubat, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KAR SUYU İÇİN BASINDAKİ ELEŞTİRİLER

Resim
Birgün gazetesinde şair / yazar Hayri K.Yetik 'in Kar Suyu romanı için yazdığı eleştiri.   http://www.birgun.net/book_index.php?news_code=1359968644&year=2013&month=02&day=04 Radikal kitap'ta Ömer Türkeş 'in Kar Suyu romanı için yazdığı eleştiri. http://kitap.radikal.com.tr/Makale/butun-faili-mechullere%E2%80%A6-251293 Yazar Hülya Soyşekerci 'nin Kar Suyu romanı için yazdığı eleştiri. http://sanatedebiyatsitem.blogspot.com/2013/01/yakin-bir-donemin-cagrisimlari-ve-kar.html

BARIŞ ATI

Resim
Steven Spielberg’in son filmi ‘Savaş Atı’ güçlü kurgusu, etkileyici anlatım sahneleriyle kendini gösteriyor. Bizi yine bir savaşın ortasına atan Spielberg, savaşın ne kadar acımasız olduğunu, nasıl yağmaladığını, savaş için her şeyin nasıl mubah hale getirildiğini izleyiciye aktarıyor. Savaş için her şey mübahtır! Hollywood’un önemli isimlerinden Spielberg savaş filmleri konusunda dünya klasikleri arasına girebilecek filmlere imza attı. Bu filmler arasında yönetmenliğini yaptığı “Er Ryan’ı kurtarmak”, “Schindler’in Listesi”, “Güneş imparatorluğu” ve yapımcılığını yaptığı “The Pacific” gibi filmlerden de ustalığını görmüştük. Önceki gün vizyona giren yeni filmi War Horse (Savaş Atı) filminde savaşın ortaya çıkardığı trajik hikayeleri sinema perdesine taşımış. Bir atın taylık döneminden erişkinlik dönemine kadar olan dönemi anlatıyor Spierberg. Filmde, üzerinde sihirli, görünmez zırhın olduğu kahraman, Joey adında bir attır. Savaşın ortasına sürülmesinden çıkarılmasına kadar...

İZMİR’İN YORGUNLUĞU

Resim
   İzmir, sessiz bir şehir, gürültüsü kamburu olmuş şehirlerden değil. Olan gürültüyü de deniz yutar, çeker içine. Saklar karnında, demler bütün bir gece boyunca. Sonra vapurlar hareket edince dalgaların arasından dışarı atar karnındakini. O gürültü demlenip dalgaya dönüşünce hem şehir huzurlu bir şekilde kapar gözlerini hem de balıklar köpüklü sularda yıkar ellerini. Ağır yük gemileri birer dalga kıran gibi şehre dahil olmak için ağırbaşlı bir şekilde eşikte beklerler. Deniz suyunun yorgunluğa iyi geldiğinin ağır yük gemileri de farkında. Ayaklarından denize ince ince yorgunlukları akıp giderken sabahı zor ediyorlar. Eşikte durmanın böyle de bir sancılı yanı var. Bir yandan dinlenirken bir yandan da eşikte beklemenin yorgunlunu, sabırsızlığını yaşarlar.    Çift taraflı telaştır eşik. Tebdil-i mekânın ferahlığıdır telaşı çağıran, sabrı öğüten. Denizden karaya, karadan denize eşyanın tabiatına karakter katan. İzmir’de her liman birer eşiktir. Eşikte se...

MEKTUP MEKTUP AÇACAĞIYLA AÇILIR

Resim
   Kitapta da sık sık kullanılan ve bizim de burada kullanmamızın hiçbir sakıncası olmayan girizgâh kelimesiyle başlamamız gerekecek olursa Sultanı öldürmek ya da sultanımı öldürmek, romanın kahramanı (belki de anti kahraman dememiz daha doğru olur ) Tarih Profesörü Müştak’ın gözünden anlatılıyor. Yirmi bir yıllık bir ayrılığın özlemi, hasreti, muhasebesi, vicdanı kitabın ilk kapısı belki de eşiği. Bu muhasebeyi yapan, rahatsızlığı yaşayan, vicdanının sesini uzun bir süre sonra da olsa dinleyen taraf ve aynı zamanda maktul olan bununla da yetinmeyip Sultan olan Nüzhet. Bu hasreti yaşayan, özlemi çeken, şafak sayar gibi Nüzhet’in kendisini terk ettiği günleri sayan, bir gün kendisine dönmesini bekleyen taraf ve aynı zamanda pısırık ve sünepe olan ve bununla da yetinmeyip aptal âşık olan da Tarih Profesörü Müştak.    Yirmi bir yıl önce kendisini terk edip Amerika’ya giden eski sevgilisi Nüzhet’in Müştak’ı bir akşam yemeğine davet etmesiyle başlıyor roman. Uzun...

AZICIK TECRÜBE YETERLİ

Resim
AZ TECRÜBELİ    Bu ülkede yaşayanların değişmeyen kaderi-ki bu süreçte birçok şeyi artık kaderle açıklamak neredeyse bir dil hastalığı oldu- başına bir musibet gelmeyene kadar durup da düşünmez, değerlendirmez, çözmek için çaba sarf etmez. Oysa kaza geliyorum demiştir, sirenlerini son ses açmıştır ama ne onu duyacak birileri vardır ne de zaman ayıracak kimse. Edip Abi’min (Cansever ); insan yaşadığı yere benzer dediği belki de en çok bize uyan, bizim insanımızı özetleyen bir sözdür. Elbette ki beynelmilel olduğunu saklayacak, inkâr edecek, çarpıtacak halimiz yok. Ne böyle bir niyetimiz olur ne de buna gücümüz yeter.     “Salağa yatma” ve “sağırı oynama” Devlet-i erkânımızın tipik özelliklerinden sadece ikisi. Bu iki özellik daha başka neleri saklar nelere vesile olur derseniz çocuklarına bakmamız yeterli derim. Bu topraklar üzerinde yaşayanların zamanla bir tür Stockholm Sendromu yaşar gibi kendisini döven, soyan devlete âşık olmaları, kör olmaları ve e...