KAYBEDENLERİN UMUDU
Yaşadığımız çağın zamanla hesaplaşmasına bilerek ya da bilmeyerek destek verdiğimiz gerçeği bizi düze çıkarmayacağı aşikâr. Oldukça obur ve sabırsız olan bu hız çağı meramımızı üç beş cümleyle anlattırmaya zorlarken dostlukları ve arkadaşlıkları da en asgari ilgiyle ayakta tutmanın kibrini kimseye kaptırmayacak nitelikte. Her bir şeye yetişmenin zorluğu ve oburluğu zamanı verimli kullanmanın kurallarını neredeyse her gün güncelleyerek kısa ve öz olanı revaçta tutuyor. Bu girizgâhı şunun için yaptım; şimdilerde burnundan kıl aldırmayan edebiyat türü olan romanı öykü tahtından indirecek. Son dönemlerde oldukça nitelikli ve çok sayıda öykü kitabının yayımlanması bu işaretlerden sadece birisidir.
Şehri terk eden öyküler
Anıl Mert Özsoy’un Everest Yayınları etiketiyle yayımlanan Herkes Her Şeyin Farkında öykü kitabı da bu nitelikli ürünler arasındaki yerini alacak gibi duruyor. Kitabı ilk okuduğumda bende uyandırdığı kanı; gün geçtikçe büyüyen kentlerdeki keşmekeşlikten, trafikten, iç sıkıntılarından, küçük hesaplar peşinden koşan, gerçekle bağı kopmuş bireyi anlatan öyküler gerileyecek galiba. Şehrin dışına çıkma cesareti gösteren A.M.Özsoy’un öyküleri, son dönemlerde revaçta olan, çokça da kendine yer bulan durum öykülerini evriltecek kabiliyette.
Okura ağırlıklı olarak kırsaldan seslenen öykülerin ortak temada birleşmeleri okuyucuyu duygu kopukluğundan uzaklaştırarak kolay odaklanmasını sağlıyor. Atmosferin odak ayarını, inandırıcılığı kuvvetlendiren gerçeklikten esinlenerek yeni bir tiyatro sahnesini tasarlar gibi kimin nerede duracağını, ne zaman konuşacağını ve bir tek objenin, eşyanın bile, gözü, aklı tırmalamayacağı titizlikle oluşturmuş öykülerini.Çağının tanığı yazar
Bazen bir çocuğun gözüyle devletin bütün kurumlarında olumsuz cevap alan, görülmeyen, görülmek istenmeyen Cumartesi Annelerinin bekleyişini, inadını, acısını ve hiçbir şekilde dinmeyen umutlarını dile getirmiş. Bazen de hiçbir şeyden haberi olmayan çocukların kendilerine bir miras gibi bırakılan acı ve kederin altını çizmiş.
Geleceği, devletin resmi ya da gayri resmi kuvvetleri tarafından zorbalıkla, hukuksuzca ve adaletsizce ellerinden alınmış insanların etrafından uzaklaşmıyor yazar. Vicdanını terk etmeyerek ölü taklidi yapmıyor; çağının tanığı olduğu bilinciyle.
Yakınları öldürülen, kaybedilen insanları duymazlıktan, görmezden gelen devletle alay eder gibi ironik bir dil kullanan yazar, adaletin son halkasına yüklenircesine halkı yanına çekmeye çalışan Cumartesi Anneleri kervanına katılan kocası kaybedilen kadına isim vermemiş. Öykülerinde ne kadar coğrafya belirtmemiş olsa da okuyucu kullanılan isimlerden dramın, hukuksuzluğun ve ihmallerin Peru’da ya da Şili’de geçmediğini anlar.
Ötekilerin seslenişi
A.M.Özsoy’un öykülerinde kaybedenler var, kazanmaya ant içip bunun için hayatı hiçe sayanlar var. Alın terinin helalliğinde gülümseyen işçiler var, daha onurlu bir hayat için işkenceye direnenler var, Kürtler, Aleviler, ötekiler ve umudu bir bayrak gibi göğsünde taşıyanlar var. Ama en çok da kaybedenler var, her satırında, her cümlesinde ve her imasında; çarpışarak kaybedenler… Çağın gerisinde kalmış geleneklere, törelere ve adetlere sert eleştirilerini eksik etmeyen yazar günümüz edebiyatındaki vasatlığına değinmeden geçmiyor. Gerçekle bağını koparmış edebiyatın nasıl baş tacı edildiğini yeriyor.
Herkes Her Şeyin Farkında öykülerinde kadınlar beyaz tülbentli, erkekler efkârlı ve ekseriyetle sigara içerken, çocuklar hesapsızca eğlence peşinden koşarlar. Baba figürü çoğunlukla yaralı ve Ahmet Erhan gibi bir köşede muzipçe bizi izliyor kırık gülümsemesiyle.
Yorumlar
Yorum Gönder