Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR AT BARA GİRMİŞ: İRONİNİN YIKICI GÜCÜ

Resim
Türkiye’deki en tanınmış ve iyi stand-up’çı kimdir desem, her halde ezici bir çoğunlukla aynı kişinin ismi öne çıkar. Peki, bu komedyenin sahnede her şeyle alay edip diline dolayarak espriler üretebilme becerisine sahip olup olmadığını sorsam? Becerebileceği konusunda kimsenin tereddüt edeceğini sanmam ama soruları çoğaltır da işi cesaret edebileceği konusuna getirirsek elbette az önceki çoğunluktan eser kalmayacaktır. Meselenin can alıcı noktası, komedyenin ya da stand-up’çının nelere cesaret edeceği, neleri diline dolayacağı, kimlerle alay edebileceğinin sınırları önemli ama daha da önemlisi, bunu yaparsa başına nelerin gelebileceğini bildiği için geri adım atması. Çok değil, yirmi, yirmi beş yıl öncesinde sahnelerde, ekranlarda, kabarelerde dönemin önemli sanatçıları, komedyenleri her şeyi eleştirebilme özgürlüğüne ve rahatlığına sahiplerdi. Cumhurbaşkanı’nı programına çağırıp da taklidini yapan komedyenler vardı, öyle siyasi ve kültürel iklimdeydik.  Bir At Bara G...

FİNCH: İYİMSER VE DUYGUSAL BİR DİSTOPYA

Resim
  Dini terminolojiden ödünç alarak söylersek, dünya kıyameti görmüştür. Kıyamet yerine insan sonrası demek belki mümkün ama aynı geniş etkiyi yaratır mı, çerçeveyi daraltır mı bilemiyorum. İnsan sonrası tanımı kıyamete göre dünkü çocuk sayılır. Dolayısıyla alternatifini elbet bulacağız ancak dini terminolojiyi bir süre daha ödünç alabiliriz gibi görünüyor. Dünya bu defa insan kaynaklı bir nükleer, kimyasal vb. bir son yerine güneş patlamalarından dolayı çorak bir yere dönmüştür. Radyasyon ve yüksek sıcaklıktan (60 c) tam bir çöl iklimine dönen (iyimser teşbih) dünyada canlıların yaşaması neredeyse imkânsızdır. Bunca sözü Miguel Saponchnik’in "Finch" filmi için söyledim... HOLLYWOOD'UN İNSAN SONRASI SEVDASI Güneş patlamasından sonra bir şekilde hayatta kalan Finch (Tom Hanks), köpeğiyle birlikte yukarıda sözünü ettiğimiz bir atmosferde yaşam mücadelesi vermektedir. Robot mühendisi olan Finch, hastalığından dolayı ölmeden önce köpeği Goodyear'a bakması içi...

KAYBEDENLERİN UMUDU

Resim
  Yaşadığımız çağın zamanla hesaplaşmasına bilerek ya da bilmeyerek destek verdiğimiz gerçeği bizi düze çıkarmayacağı aşikâr. Oldukça obur ve sabırsız olan bu hız çağı meramımızı üç beş cümleyle anlattırmaya zorlarken dostlukları ve arkadaşlıkları da en asgari ilgiyle ayakta tutmanın kibrini kimseye kaptırmayacak nitelikte. Her bir şeye yetişmenin zorluğu ve oburluğu zamanı verimli kullanmanın kurallarını neredeyse her gün güncelleyerek kısa ve öz olanı revaçta tutuyor. Bu girizgâhı şunun için yaptım; şimdilerde burnundan kıl aldırmayan edebiyat türü olan romanı öykü tahtından indirecek. Son dönemlerde oldukça nitelikli ve çok sayıda öykü kitabının yayımlanması bu işaretlerden sadece birisidir. Şehri terk eden öyküler Anıl Mert Özsoy’un Everest Yayınları etiketiyle yayımlanan  Herkes Her Şeyin Farkında  öykü kitabı da bu nitelikli ürünler arasındaki yerini alacak gibi duruyor. Kitabı ilk okuduğumda bende uyandırdığı kanı; gün geçtikçe büyüyen kentlerdeki keşmekeşlikten, t...

İNSAN NEDİR

Resim
     Günler Aylar Yıllar ’ı okuduktan sonra ne kadarı kurmaca, ne kadar gerçeklerden esinlenmiş diye romanda sık sık bahsi geçen Balou Sıradağları için internete baktım, nihayetinde coğrafya bilgim çok parlak değil; internetin de coğrafyada çaktığını anlamış oldum. En azından bendeki internet filtreleriyle öyle bir sıradağların olup olmadığını öğrenemedim. Kim bilir belki iki küçük tepe yan yanadır ve yazar romanın atmosferi için onu sıradağlar şekline sokmuştur.    Günler Aylar Yıllar ’ın yazarı Yan Lianke bizdeki Fakir Baykurt’u çağrıştırdı bana. Toprağa dokunarak, köyde yaşayarak ve kırsalın sorunlarını içselleştirerek yazıyor. Günler Aylar Yıllar ’da her şey bir göçle başlıyor. Kuraklığın olduğu bir bölgeden suyun olduğu başka bir bölgeye (daha doğuya) göç eden Balou Sıradağları'nın eteğindeki köylülerin bir anlamda sürgünlerinden sonrasına odaklanıyor. Köylüler köylerini terk ederken 72 yaşındaki bir ihtiyar son anda fikrini değiştirip kurak...

AĞZIMIZIN TADINI KAÇIRAN ERKEKLER

Resim
     Esra Erdoğan’ın Kocamın Adı Ağzımın Tadı öykü kitabı on altı kısa öyküden oluşuyor. Her biri kestirme dilin yoğunluğundan yararlanmış, erkeklere sert eleştiriler getiren özgün öyküler. Sert, keskin ve kısa. Kısa ve acısız olduğunu söylemek imkânsız. Vurduğu yerde toz kaldıran cinsten. Kime vuracağının hesabını iyi yapan, düşünen, düşündürten, tongaya düşmeden üzerine “ahmak” demeyen dedirtmeyen zamanlaması yerinde metinler.     Aile içinde, aile etrafında uzaklaşmadan sorunları, kırgınlıkları uzaklaştırırken içten içe hüzünlü bir gayreti görürüz Esra Erdoğan’ın öykülerinde. İdealize edilmiş, kabuğu kalın “aile” kavramının bir tür “arıza” merkezi olduğunun kodlarını deşifre ederken okuyucuyu da çaktırmadan uyarmayı ihmal etmiyor.      Kocamın Adı Ağzımın Tadı ; bazen bir kocanın bazen bir erkeğin bazen de bir erkek arkadaşın ya da sevgilinin sebepsizce gidişini, terk edişini sessizce seyrederken umutsuzca beklemenin sancısını...

UMUT

Resim
  Aldım karşıma bir güzel konuştum bak dedim: sen beni çok yoruyorsun -sen beni çok ciddiye alıyorsun dedi elini de omzuma koyma! bütün zamanımı sana veriyorum bir elim mi ağır geldi dedim -ağır olan elin değil, beklentilerin ben senin çocukluğunu bilirim dedi çocukları karıştırma şimdi bütün çocuklar aynı, bütün çocuklar zorba -düştükçe ben kaldırdım seni kalktıkça inat ettin düşmeyeceğim diye oysa ne var ki düşmekte öğrendiklerin ayağa kalkarken… beni ayağa kaldıran sen değil(s)din hayatta kalma içgüdüsüydü bana düşmekten bahsetme dizlerimdeki senin eserin -kolundakileri de ben mi çizdim nankörlük etme! sıkıca tutmasaydım bileğinden kirazların rengini görmeyecektin belki de haklısın, can kulağıyla seni dinleseydim şimdi sen dinleyecektin beni -ben, ben… kaldır kafanı biraz bak her kuşun sesi farklı sivrisinekler bile suyun peşinde şu çöpçüye bak ; şehrin oburluklarını kırgınlıklarını saklıyor. bak şu balkondaki kadına ...

YEDİLER TEKNESİ: PANDORANIN KUTUSU

Resim
  'Yediler Teknesi', Abdullah Aren Çelik’in 'Kandan Adam'dan sonraki yeni romanı. Çelik, burada da 'Kandan Adam' romanında olduğu gibi geçmişin peşine düşüyor. İnsanların geçmişteki günahlarını temize çekmek, vicdan denilen tanrısal terazisini dengede tutmak veya dengeye getirmek için kendini var eden artı-eksi kutup başlarında dolaşan ruhunu bir nebze de olsa yatıştırmak için zaman ve mekân üzerindeki müdahalelerini konu ediniyor. Müslümanların Şafii mezhebine göre bir cenazenin defin edilebilmesi için en az yedi kişinin olması gerekliliğinden yola çıkan yazar, romanı da bu izlekte oluşturuyor. Marangoz Eyüp, çevresinde sevilen sayılan biridir. Uzun süredir bu işi yapmamasının iki sebebi vardır; yaşı ve marangozhanesinin dibindeki nehirden insanları parayla karşıya geçirmesi. Ülkesinden kaçanlar, daha iyi bir yaşam hayali kuranlar ve en çok da ‘büyük savaştan’ kaçan göçmenlerdir müşterileri. PANDORANIN KUTUSU Romanın omurgasını ne kadar on bölüm ...

TAŞ ve GÖLGE: KARANLIĞIN MERKEZİ İNSANDIR

Resim
  Burhan Sönmez’i Masumlar (2011) romanıyla tanıdım. İstanbul İstanbul (2015) ve Labirent (2018) romanlarından sonra yeni yayımlanan Taş ve Gölge ’yi de tek solukta okuyunca gördüm ki Burhan Sönmez’in zaman kavramıyla bir sorunu var. Zaman üzerine düşünüyor, metinlerini bunun etrafında döndürüyor. Zamana yenik düşen varlığı(mızı) irdeliyor. Ne kadar aciz olduğumuzun tarihçesini her romanda güncelliyor. Bellek tazelemesiyle bizi tarihin küflü, tozlu koridorlarında yolculuğa çıkaran Taş ve Gölge ’nin kurgusal bir tarih romanı olduğunu düşündüren çok argüman var. İstanbul’daki Merkez Efendi Mezarlığın’da 1984 yılında açılan roman, mezar taşlarının ustası Avdo’nun etrafında genişleyerek ilerliyor. Cumhuriyetin ilk yıllarını da içine alarak farklı karakterlerin hayat hikâyeleriyle zamanı bazen ileri bazen de geri sararak Türkiye ve Ortadoğu tarihini kişiler üzerinden özetliyor. Ölüm, zaman ve varlık olgularını üç kuşakla kurgulayan yazar, işin üstesinden başarıyla çıkıy...

GEÇMİŞE AÇILAN KAPI

Resim
  İlk Aşk (2006) ve Babam (2017) filmlerinden tanıdığımız Nihat Durak’ın yönetmenliğini yaptığı Kapı filmi duygusal yönü ön plana çıkan eli ayağı düzgün kusurları az bir film. Kapı, birçok konuyu, meseleyi birbirine iliştirerek, birbirini açımlayarak ilerleyen derdi olan bir film. Neden derdi olan dedim; hikayesiyle bu coğrafyanın kanayan sorunlarından biri olan azınlıklar, göç, sürgün konularının etrafında genişliyor. Arka izleğinde akıp giden göç olgusunun zorunlu sebeplerden sürgüne evrilmesini kısık sesle dile getirilmesi filmin ana meselelerinden… Cumartesi Anneleri’ne selam Mardin’den Berlin’e göç eden Yakup ve ailesi burada mutludurlar. Yirmi beş yıl önce geldikleri Berlin’de ikinci kuşaktakilerin iş kurmasıyla bir düzen oturtmuşlardır. Oğulları Samuel’in (Özgün Çoban) işyerinde ufak tefek oymacılık ve el işçiliği yaparak ustalığını konuşturan Yakup (Kadir İnanır) adeta kederini kendisiyle getirmiş gibi bir yanı eksik ve düşüncelidir. Torununun doğum gününd...

ÇÖP ÇUVALINA SIĞAN HAYATLAR

Resim
  Büyük prodüksiyonlu filmlerin imdadına yetişen bilgisayarlı görüntü yaratma/ çoğaltma imkânı bu sektörün hayal gücüne ne kadar katkı sunduysa maliyetlerin düşürülmesine de o kadar da katkı sunmuştur. Hiç olmayan bir gökdeleni ya da asırlar öncesine ait bakir bir doğayı, neandertal insanı veya kadim zamanlardaki bir kenti bu imkân dâhilinde var edip perdeye yansıtmak artık neredeyse çocuk oyuncağı. Çocuk oyuncağı değilse bile 15 kişilik askeri birliği bin beş yüz kişilik bir orduya çevirebilecek kolaylıkta artık. Sinema sektörüne kolaylık sağlayan diğer bir alâmetifarika da dron. Dron çıkalı şehirlerin üzerinde dolaşmak, kuş bakışı görmek, göstermek oldukça kolaylaştı. Netflix’de gösterime giren Can Ulkay’ın yönettiği Kâğıttan Hayatlar filminin açılışı da İstanbul semalarından aşağıya, kentin bütününe bir bakışla açılıyor. Oldukça renkli, ihtişamlı bir şehrin görüntülerin eşliğinde göz hizasına indiğimizde hareketli, ışıl ışıl akan kentin eğlence merkezindeyiz artık....

RENKSİZ

Resim
                                                                                     kırk yıl ortak olurum hayatına                                                                               ...