KUTUP AYILARININ YAŞATILMASI DEVRİMDEN DAHA ÖNEMLİDİR
Dönem dönem haberlerde duyarız, metrekareye
son elli yılın en yüksek yağmuru yağdı, mevsim ortalamalarının üstünde bir
yağış olduğu için işyerlerini, bodrumları su bastı falan. Burada söylenilen,
söyletilen haberin alt manası şudur; bizim ( iktidarın ya da insanların )
hiçbir günahı yoktur, yağmur çok yağmıştır. Oysa değiştirilen dere yatakları,
kesilen ağaçlar, toprağın kayması,
asfalt ve betonla örtülen toprağın suyu emmesinin engellenmesi vs. bunlar kendi
başına olmayacağına göre, demek ki doğa talanını, katliamını elbirliğiyle
insanlar gerçekleştiriyor. Tabi bu bahsettiğim insan iradesiyle gerçekleşen tahribatlar
sadece mikro ölçektekilerin bir kısmı, bir de makro ölçekte uluslar arası
şirketlerin, büyük ve güçlü( !) ülkelerin iklim politikalarındaki
umarsızlıklarının da en büyük sebep olduğunu unutmamak, atlamamak gerekir.
Oya Baydar’ın Köpekli Çocuklar Gecesi romanı tam da bu konuyu işliyor.
Kuraklığın, Tufanların, sel baskınların, fırtınaların dünya denilen gezegende
hayatı nasıl kilitlediğini, çekilmez hale getirerek nasıl zorlaştırdığını adım
adım kıyamete gittiğimizi yakın dönem dünya tarihine bakarak kurgulamış. Uzun
süren kuraklığın ardından bilim insanların çağrılarına kulaklarını tıkayan
hükümetlerin savurgan, kayıtsız ve şımarık politikalarının sonucunda insanlığın
sonunu distopik bir dil ve kaotik atmosferle örgüleyen yazar uzak olmayan
geleceği sert bir eleştiriyle suratımıza vuruyor.
MEKÂN
Bir annenin çocuğunu arayışını konu eden Köpekli Çocuklar Gecesi,
Bir
yangının, iç yangınının,
Bir
vefanın, sevgiliye hürmetin,
Bir
hatırın, dostun kadirşinaslığının,
Bir
belleğin insanlığa mirasının romanı desek eksik söylemiş oluruz. Bunların
dışında insanlığın, doğanın, duyarlılığın ve samimiyetin yüceltilmesinin romanı
da diyebiliriz. Şimdi ( romanın geçtiği zaman ) ile geçmiş arasında gidip
gelen, bazen diyaloglarla bazen üçüncü tekilden anlatıcıyla ilerleyen romanda
uzun süre ( neredeyse yarısına kadar ) ülke, coğrafya ismi geçmiyor. Hatta
karakterlerin ismi bile yok. Kadın, adam, çocuk ve köpek olarak tanımlanmış.
Aslında bu bile başlı başına bir evrenselliği, işlediği konu itibariyle daha
inandırıcı kılıyor. Zira kaotik ortamın eksilmemesi, bulutlu ve karanlık
havanın bir örtü gibi dünyayı yutması, iletişim araçlarının yokluğu, küresel
çapta bir tufanı işaret edişi tam da bu dile, bu mekân ve karakter belirtmemeye
uyuyor, perçinliyor; tek başına kurtuluşun olmadığının işaretini veriyor
okuyucuya.
Sık sık sınırdan, savaştan, göçmenlerden,
kumdan ve çölden bahsedilmesine rağmen tam olarak roman mekânını anlamak zor.
Elbet de tahmin etmek mümkün fakat ne zaman ki, Allahu ekber haykırışlarıyla
kadınlara, çocuklara tecavüz eden, önüne çıkan her kesi kılıçtan geçiren bir
barbar ordusundan bahsediyor işte o zaman artık Ortadoğuda olduğumuzdan
eminizdir.
Kadının
( anne, sevgili ) tufan ( aslında kıyamet ) sonrasında oğlunu ararken eski
sevgilisini bir dağ başındaki yıkık dökük bir kulübede bulması üzerine geçmişi
anarak küçük bir cihaza kaydetmesiyle genişliyor roman. Aslında kaydedilen
kadınla adam arasındaki konuşma değildir; küresel çaptaki iklim felaketinde
insanlığa, umuda, geleceğe bir bellek bırakmaktır, armağan etmektir. Çevreye,
doğaya, eğitim ve bilime vurgu yaparak eleştiriyi eksiltmeyen yazar, romanın
göbeğine oturttuğu aslında aşktır, doğa aşkı. Sevdadır, sevdiği adamı arayıp
bulmanın sevdası. Şefkattir, çocuğuna, kimliğini, ismini, coğrafyasını
bilmediği çocuklara, köpekler nezdinde hayvanlara olan şefkatin.
ROMANDA
KARAKTERLER DEĞİŞEBİLİR, DÖNÜŞEBİLİR, GELİŞEBİLİR
Bilemiyorum yazar belki okuyucuyu test
etmiş de olabilir, ya da okuyucunun bilinçaltına göndermelerde de bulunmuş
olabilir. Zira daha dikkatli okunduğunda adamın adının Adam olduğunu görebilir.
Adam ya da Edım sınır tanımayan sağlıkçılarla çalışan biraz içine kapanık,
duygularını belli etmekten utanan, çekinik ve her şeye rağmen umutlu biri. İdeolojik
olarak değilse bile vicdani olarak katıldığı örgüt saflarında bir çocuğun
öldürülüşüne engel olmaya çalışan bir aktivist, ekolojist ve bir savaş karşıtı.
Adam’ı seven kadınsa daha karamsar ve birçok şeyi sonradan fark eden, belki de
geç kaldığını düşünen biri. Oğluna ( Umut Doğa ) doğru davranışı öğretmeye anlatmaya çalışırken
teori ile pratik arasında bocalarken oğlunu kaybetmesi kadın karakterin roman
süresinde gelişip değişmesine sebep oluyor. Kendini eleştirerek samimiyetini
sorgulamasıyla oluyor. Oğluna öğrettikleriyle kendisinin tavrı ve yaptıkları
arasındaki tutarsızlık üzerine özeleştirisini yapma cesaretini göstermesiyle değişiyor.
AKSAKLIK…
Roman aksayan yönü; bir tufanın ortasında,
hasta bir adamla mecali kalmamış bir kadının konuşmak için can atmaları. Ortada
bir felaket var, uzun bir arayışın sonunda adamı bulan kadın yaralarını sarmak,
sarılmak, kucaklaşmak yerine ha bire sorular sorarak adamı konuşmaya zorlar.
Başka bir bölümde yine Nambiya’ya Ekolojik Distopyalar Çağı için davet
edildiğinde de, hasretten, özlemden, sevdadan konuşmak yerine, romancılar artık
ütopya yerine niye distopya yazıyor diye soruyor uzun süreden beri görmediği,
görüşmediği adama.
SAMİMİYET
SINAVI
Köpekli
Çocuklar Gecesi romanı bir tartışmayı başlatmasıyla, sorular sormasıyla da
eli ayağı düzgün bir roman. Yeryüzünde insanlar olmasaydı yaşamı yok edecek
felaketler yine de olur muydu sorusunun cevabını arayan bir metin. İnsanın ne
kadar samimi, tutarlı, çevreci, tutumlu olduğunu, soran sorgulatan bir roman.
Kendin için istediğini tanımadığın, bilmediğin başkası için ne kadar
istediğinin muhasebesini yapan, ortak bir dille, insanlığın diliyle yazılmış
bir roman.
Siz bakmayın kitabın kapağındaki
kurumuş, çatlamış toprak resme. Kötümser
bir yaklaşımla umudu dürten papatyayı görmezlikten gelseniz bile İçinde çok
yeşil fikirler var. Hayalle gerçeğin çarpışmasından ortaya çıkan ütopyanın sert
ekolojik bir distopyaya evrimlesinin romanı. Köpekli Çocuklar Gecesi geleceğe
yazılmış bir mektup, bugünden yarına bir bellek emaneti.
** https://oggito.com/icerikler/kutup-ayilarinin-yasatilmasi-devrimden-daha-onemlidir/64683
Yorumlar
Yorum Gönder