CİNAYETİN ÜSTÜNE ÖRTÜLEN ŞAPKA
Bazı romanları, dile getirdiği yeni soluklar
için, yeni kelimelerin sihri için, cümlelerin katmanlı etkisinden çıkmadığımız
için okuruz. Kimi romanları da kurulan/oluşturulan kurgunun sağlam ve boşluklu
olduğu için okuruz. Fakat zengin bir dil ve iyi kurgulanmış olayların/
konuların bir arada olduğu romanlara sık rastlamayız. Son dönemlerde okuduğum
iyi romanlardan biri de Ayrıntı yayınları etiketiyle raflarda yerini alan Özlem
Narin Yılmaz’ın Kapıyı İçeriden
Kilitledim romanı.
Özlem’in ilk romanı da Huzursuz Periler (2016 ) Ayrıntı yayınlarından çıkmıştı. Ben Özlem
Narin Yılmaz’ı Mahsus mahal
dergisindeki öykülerinden tanıyorum. Özenli, temiz ve zengin Türkçesiyle
dikkatimi çekmişti. Kapıyı içeriden
kilitledim romanı okuyucuyu içeri kilitleyen bir roman. Kitabın başından
kalkmanıza müsaade etmeyen, özverili, tutkulu, karşılıksız bir aşkın trajik
öyküsüdür anlatılan.
Evvela kitabın kapağından bahsedersek; eski
Rus romanlarında olduğu gibi içeriği kapakla özetleyen, ana temayı pas
geçmeyen, gösterişli, sanat kokan yerinde bir kapak. Oldukça doğru seçilmiş
diyebiliriz. Yazar adının üstte ve küçük seçilmesinin elbette yayınevinin bir
âdeti gibi gözükse de roman isminin daha büyük puntolu tercih edilmesi yerinde
olmuş. Kitap rafa dik yerleştirildiğinde kitabın sırtındaki yazının ( kitap
ismi ve yazar ) ters durması, baskının oldukça temiz ve güzel olmasından dolayı
görülmeyecek kadar küçük bir kusur olduğunu belirtebiliriz.
Tatlıyı sonraya bırakarak devam edersek,
romanı sürükleyen ve gövdesini oluşturan Ruhi Beyin günlüklerindeki erkek
karakter olan Ruhi Bey’in yaratıcısının kadın bir yazar olduğunu anlamamız çok
zor değil. Zira karakterin oldukça nazik, kibar ve naif olduğunu anlatmaya
çalıştıkça yazar, bir erkeğin ruh halini, kelimelerini, davranışlarını “kendine
göre” yarattığını birkaç yerde anlamamız mümkün. “Hatta Nihat’ın onu benden
daha fazla sevdiğine emin olsaydım o an orada canıma kıyardım.” ( S:42 ) Bunu,
Ruhi Bey sevdiği kadınla evlenen Nihat için söylüyor. Oysa ortalama bir erkek,
sevdiği kadını kaybetmemek için kendine değil karşı tarafa zarar vermeye karar
verir. Çünkü erkekler, hoyrattır, kaba ve kırıcıdır. Tabi ki bunlar sadece
erkeklere has özellikler değildir. “Mesela Nihat’ta olan ve benim sahip
olmadığım şey. Özgüven. Ait olduğum sınıfın tüm yoksunluğunu kuşanmıştım adeta.
Ruhan’ın baktığında bende gördüğü şey yüzüm, gözüm, boyum bosum değil;
yoksulluğum, ezikliğimdi.” ( S:38 ) Yazar,
o dönemde Madam Marin’in yanında çalışan çırak Ruhi Bey’in sınıfının
özelliklerine getirdiği açıklama da genellenemez ve ortalama bir emekçi, işçi
sınıfının özelliklerini yansıtmaz kanımca.
Romanı meraklı kılan özelliklerden biri de
karşılıksız aşkların atışması… Ruhi Bey’le Ruhan’ın, Renan’la Ruhi’nin, Hamit
ile Renan’ın aşklarında hiç kimse sevdiğiyle birlikte olamaz ve mutlu olmaz. Ruhi
Beyin Ruhan’a hissettiği tutkulu, karşılık beklemeyen aşkın seyri, dokusu ve
yapısı bize başka romanları çağrıştırması ve çağrıştırandan ayırıcı
özelliklerinin ne olduğu da merakımızı diri tutuyor olabilir.
6-7 Eylül olayları diye Türkiye’nin
tarihine kara bir leke gibi yazılan Gayrimüslimlere yapılan yağmalama ve linç
olaylarının romanın göbeğinde, Madam Marin’in Roma’da kursta olan Ruhi Beye
yazdığı mektupla tanışıyor ve sarsılıyoruz. Yazar mektubu o kadar iyi
kurgulamıştır ki, Madam Marin’i gayrimüslimlere yapılan linçin başında kapı
komşularının olması en fazla incitmiştir.
Kışkırtanın isminin Müslim olması da oldukça ironik olmuş. Bu yağmalama
anında dükkânının arkasındaki küçük, gizli bir odaya girip taş bir aynanın
arkasına saklanması topluma tuttuğu aynayı meteforik bir göndermeyle anlatan
yazar, aynadaki sırları dökülmüş küçük noktadan, olan biteni tedirginlik, korku
ve ürpertiyle izlemesi de aynı meteforun devamı olan komşularının, toplumun bir
şey yapmadan izlemesine yorduğunu gösteriyor. Fakat yazarın dükkânın
arkasındaki küçük, gizli odayı çıraklık yapan Ruhi Beyin dilinden/gözünden bir
iki cümleyle bu olaylar olmadan önce ( Madam Marin’den gizlice görmesi, ya da
yanlışlıkla fark etmesi gibi ) anlatmış olsaydı sanki daha sahici olurdu.
Madam Marin’in yazdığı kahredici
mektubundan sonra Roma’daki Ruhi Bey’in ruh durumunu üç beş cümleyle geçiştirmesi
okuyucunun Ruhi Bey’le olan özdeşleşme ( hak verme, yerine koyma ) ve empati
duygusunu zayıflattığını düşünüyorum. Zira bu söylediğimi destekler nitelikte (
karakteri toparlama, kurtarma ) yazar ilerleyen sayfaların birinde ( S:59) şöyle
diyor. “Madam’ın yazdıklarından sonra ona öfke duyuyordum iyiden iyiye.”
Yeşilçam’da Osman F Seden, Dünya
Sinemasından da ilk akla gelenlerden Tarantino yönettikleri filmlerinin bir
sahnesinde mutlaka görünürler, sevgili Özlem N Yılmaz’da kendini unutmamış!
Kitabın
ismi, karşılıksız aşkını kendi kendine yaşamak isteyen bir erkeğin gelen
aşk/sevgili tekliflerine kapısının kapalı olduğunu belirtmesi açısından güzel
bir özet olmuş. Romanın başkarakteri Ruhi Bey’in anılarında oluşan anı defterinin,
romanın ana gövdesini oluşturması, okuyucu hiç sıkmadan, yormadan merakla
elinde tutmayı başaran, arada bir yerde tek cümleyle geçiştirilen bir cinayetin
üstünü renkli, boncuklu, dantelli şapkalarla örten başarılı bir roman.
*** Varlık dergisi Mart 2018 sayısında da yayınlanmıştır.
*** Varlık dergisi Mart 2018 sayısında da yayınlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder