Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DARİO FO'DAN EL ALAN BİR OYUNCU: FÜSUN DEMİREL

Resim
  Cemal Süreya’nın 99 Yüz kitabındaki insan antolojisine yaklaşabilmenin bir denemesidir bu, ne kadar başarılı olurum emin değilim. Doğan Hızlan’ın ‘yergide ve övgüde aynı ustalığı gösterdiği edebi dengeyi kurabilmiş’ dediği çizginin yanından geçebilirsem ne mutlu bana. Çıktığım yolun ne kadar zorlu geçeceğinin farkındayım. O zorluk daha çok insanları kırmadan, üzmeden az da olsa farklı bir pencereden gösterme çabası benimki. Dramı, kara komediyi büyüten, büyütürken gerçeklik algısını güçlendiren, halktan uzaklaşmayan, sana bana çok yakın, ailenin içinden biri. Herkesi birbirine benzeten makyajın nevi şahsına münhasır çizgisini silikleştirdiğini düşündüğünden olacak ki abartılı karakterlerden uzak durur. Organik oyuculuğunun altında da makyaja biçtiği kostüm muamelesi yatar; seyircisiyle arasına mesafe koymaz. İzlediğinizde oyuncu, yaklaştığınızda annenizin kokusunu almamanız mümkün değil. Anadolu uygarlığının hiçbir kademesine burun kıvırmaz; bunu sindirerek oynar sa...

2024 EDEBİYAT SORUŞTURMASI

Resim
  Parşömen’in 6 yıldır sürdürdüğü yılsonu soruşturmalarına verilen yanıtların, edebiyat tarihimiz açısından önemli bir kaynak olacağına inanıyoruz. Bizler içinse bir muhasebe yapma fırsatı sunuyor: Bu yıl hangi kitapları okuduk? İz bırakan olaylar nelerdi? Edebiyat kamuoyunda neler gündem oldu? Bu yıl da okurlara, yazarlara, çevirmenlere, editörlere, şairlere, kitapçılara, yayın emekçilerine, akademisyenlere sorduk. Savaşların ve katliamların gölgesinde bir yıl geçirdik. İyi kitaplar okuyacağımız, barışın hüküm sürdüğü bir yıl olsun 2025. Hüseyin Bul 2024 yılında yayımlanan kitaplardan beğendiklerinizi, beğenme nedenlerinizden kısaca bahsederek bizimle paylaşır mısınız? Evvela davetiniz ve ilginiz için teşekkür ederim. Yılın edebiyat muhasebesini çıkarmak ve doğru tabir olursa hafıza tazelemek açısından Parşömen iyi, hoş, doğru bir iş yapıyor. 2024 yılında pek az kitap okuma imkanım oldu; elbette bunun birçok sebebi var; eskisine göre bir ekmek için çalı...

BİR BARIŞ ELÇİSİ: KADİR İNANIR

Resim
  Cemal Süreya’nın 99 Yüz kitabındaki insan antolojisine yaklaşabilmenin bir denemesidir bu, ne kadar başarılı olurum emin değilim. Doğan Hızlan’ın ‘yergide ve övgüde aynı ustalığı gösterdiği edebi dengeyi kurabilmiş’ dediği çizginin yanından geçebilirsem ne mutlu bana. Çıktığım yolun ne kadar zorlu geçeceğinin farkındayım. O zorluk daha çok insanları kırmadan, üzmeden az da olsa farklı bir pencereden gösterme çabası benimki. Çok az filmin müzikleri filmin önüne geçmiştir. Duyduğunuzda hangi film olduğunu şıp diye anlarsınız. Tıpkı Selvi Boylum Al Yazmalım, İyi Kötü Çirkin, Yıldızlararası ve Rocky filmlerinde olduğu gibi. Selvi Boylum Al Yazmalım’da Cahit Berkay, İyi Kötü Çirkin’de Ennio Morricone ve Rocky’de Bill Conti bu işleri yaparken işin bu boyutlara ulaşacağını tahmin etmişler miydi emin değilim. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın Yapımcılığını Arif Keskiner’in yaptığı Selvi Boylum Al Yazmalım filmiyle ilgili bir söyleşide Arif Keskiner: Filmle ilgili Cengiz Aytmato...

DİK DURAN BİR ROMAN KARAKTERİ: SELAHATTİN DEMİRTAŞ

Resim
  Cemal Süreya’nın 99 Yüz kitabındaki insan antolojisine yaklaşabilmenin bir denemesidir bu, ne kadar başarılı olurum emin değilim. Doğan Hızlan’ın ‘yergide ve övgüde aynı ustalığı gösterdiği edebi dengeyi kurabilmiş’ dediği çizginin yanından geçebilirsem ne mutlu bana. Çıktığım yolun ne kadar zorlu geçeceğinin farkındayım. O zorluk daha çok insanları kırmadan, üzmeden az da olsa farklı bir pencereden gösterme çabası benimki. Türkiye kamuoyu onu ‘seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışıyla tanısa da aslında yıllardır siyasi ve demokratik mücadelenin içinde, güleç yüzlü, inatçı, sevgiyle bakan, kızınca Kadir İnanır’a selam çakan bu yağız delikanlı hep oradaydı. Oradaydı derken Ankara’nın öte tarafını kastediyorum.Oradan öte yaşayanlarla aynı kaderi paylaşan, gün yüzü görmemiş kendi halinde tipik yurdum insanı yani. Hayır, hayır merak etmeyin buradan arabeske bağlayıp arka fonda ‘adaletin bu mu dünya’ şarkısını dinletmeyeceğim size. Beyaz Türklerin kaçışı Selahattin Demirta...

CESUR GAZETECİLER HEP OLACAKTIR

Resim
  Armağan Tunaboylu’nun ‘İnci Küpeli Kadınlar’ adlı romanı Oğlak Yayınları etiketiyle yayımlandı. Yazar bir önceki Polisiye Yazarın Ölümü romanına ilmiklemiş. Elbette polisiye türün gereği olarak ilk başlarda anlamak pek mümkün değil; yazar okuyucuya kolay bir metin (kurgu) teslim etmiyor; hafıza egzersizi yaptırarak ilerliyor. Aynı zamanda önceki romanı okumayanlara da lokasyon atıyor. İnci Küpeli Kadınlar’ı okumak ve anlamak için bir önceki romanı hatmetmiş olmanız yeterli değil elbette. Bilgisayar oyunlarındaki gibi birkaç level atlamanız gerekiyor. Bu arada hiç bilgisayar oyunu oynamamış olmam o lügatten bihaber olduğum anlamına gelmez. Neyse konumuz ben olmadığına göre romana geri dönelim. İnci Küpeli Kadınlar romanını anlamak için klasik batı müziğine aşina olmanız gerekir, kapalı mekân bitkilerinin (çiçekler) ruhunu incitmeyecek bir kişiliğe yatkın olmanız gerekir. Ve en önemlisi Johannes Vermeer’in kim olduğuna dair ortalama bir bilgiye sahip olmanız gerekir. ...

Hayri K. Yetik: Nâzım’ın gururundansa rejimin zulmüne bakmalı

Resim
Yazar, şair ve eleştirmen Hayri K. Yetik'in 'Tango ile Govend / Nâzım Hikmet ile Cegerxwîn' kitabı, Kayıp Kitaplar Yayınları tarafından yayımlandı. Yetik kitabında hem biyografik açıdan hem de çözümlemeci bir eleştirellikle şairlerin şiirlerini karşılaştırıyor.  Yetik ile ‘Türk’ aydınları sorununu ve 'Tango ile Govend / Nâzım Hikmet ile Cegerxwîn' kitabını konuştuk.   Yakın zamanda özenli, derinlikli ve oldukça kapsamlı bir araştırma kitabınız yayımlandı. Neredeyse beş yüze yakın belge ve kaynaktan destek aldığınız kitabınızın bana göre en önemli yanı Nâzım Hikmet'i tanıtırken/eleştirirken durduğunuz yer. Bakış açınız hırpalayıcı değil ve ‘günahlarıyla sevaplarıyla Nazım bizimdir’ çizgisinden uzaklaşmamışsınız. Okurlar yaptığınız bu yakın ayarı fark edecektir. Sürgün, muhalif ve ayrıksıdır Nâzım Hikmet; dolayısıyla bize yabancı değil, olamaz. Eleştirme nedenimiz de trajedisinin böylece bize benzediği içindir. Değilse niye eleştirelim ki? Kitabınızın ...

EKSİĞİN TAHRİBATI

Resim
  Oyunculukta, "O kadar iyi bir oyuncu ki bir duvarı bile oynayabilir" sözüyle oyuncunun kabiliyeti methedilir. Bir yazarın da bir taş duvara atfen, "taşların dili olsa da konuşsa" demek yerine konuşturması nereden baksan ilginç görünebilir. Lakin bu ilginçliği lezzetli bir edebiyat şölenine çevirmekse yukarıdaki oyuncu örneğindeki gibi çok ciddi bir yeteneğin, tecrübenin, olaya/duruma vakıf olmanın sonucuyla mümkün olacağını biliyoruz. Bahadırhan Bozkurt’un Fransız aslından çevirdiği Clara Dupont-Monod’un 'Taşların Anlattığı' romanı İletişim Yayınları'ndan çıktı. Roman, Ağabey, Kız kardeş ve Sonuncu olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Her bölümün teması farklı; Ağabey ile şefkatin, sevginin merhametin ve vicdanın altı çizilirken, Kız Kardeş’te nefretin, kinin, kıskançlığın, hasetin ve paylaşamamanın, Sonuncu da ise daha çok empatinin sularında dolaşılmış.   HEP BEBEK OLARAK KALMAK   Hiç kimsenin adının olmadığı, bebek, ağabey, kız kardeş, ebe...

PRENS: YAMUK PRİZMA

Resim
  BluTv platformunda gösterilen Bülent İşbilen ve Gökdeniz Uslu’nun yönettiği, Giray Altınok ve Kerem Özdoğan’ın senaryosunu yazdığı Prens dizisi tarihi filmleri sevenleri mutlu edecek bir yapım. Prens dizisi Ortaçağ’ın karanlık ve kasvetli ortamına dil çıkaran absürt bir komedi dizisi. Olaylara düz, cepheden bakan, hiç öyle eğip bükmeden, uzatmadan ve esnetmeden kamerayı tuttuğu için Türkiye dizi piyasasının ortalamasının üzerinde cesurca bir bakış açısına sahip. Parodik müdahalelerle yeni bir gerçekliğe aralıyor pencereyi. O aralıktaki çerçevenin boyutunun flu görünmesi katı/sabit/mutlak bakış açılarına alternatif bir çerçeve öneriyor. Doğmatik olan her şeyle, güçle, dinle, inançla, kutsallıkla, vatanla, toprakla, körü körüne bağlılıkla alay edebilme gücüne sahip bir dille yapıyor ve bunu insanı öne çekerek gerçekleştiriyor. İnsanın önde/üstte olmadığı bir krallığa da aileye de saygı duymuyor. Tacın gücü Hayali bir ülke olan Bongomia krallığının komşuları hiç de ha...

İKİYE BÖLÜNEN KİRAZ AĞACI

Resim
  Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim Mustafa Orman’nın Everest Yayınları’ndan çıkan yeni öykü kitabı. Yazarın kitaplarına layık gördüğü isimlerin uzun olmasının altında bence kapanmamış bir yara, geç kalınmış bir hesaplaşma, dağlara taşlara vura vura kendisiyle sürükleyip getirdiği üstesinden gelemediği, ehlileştiremediği bir hınç var. Ehlileşmiş duygularına bir isyan var. Umudu bir çiçek gibi elinde taşıyanlara “gelecekle ilgili herhangi bir şey neredeyse yoktu ( sf: 84 )” diyerek görülmek istenmeyen gerçeklerin üstündeki perdeyi çekip alarak, umut sizin boyunuzdan uzundur. Damağınıza sakladığınız tatlıdır; en son ne zaman tatlı talı güldünüz? Halep oradaysa gerçekler burada diyerek tembelliği, sabır ve şükretmeyi salık veren umudu tanrılaştırmayın demektedir. Annem Gittiğinden Beri Çiçek Ekmiyoruz Bahçeye ( Everest-2022 ) kitabın ismindeki duygu ile Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim arasında bir bağ olduğu görülüyor; gecikme, hayıflanma, pasif direniş ve çaresizlik. Usta...

NEDEN DİZİ İZLERİZ?

Resim
  Neden dizi izlediğimizi hiç düşündünüz mü? Üzerinde durup düşünülecek bir aktivite mi, bence evet. Yaptığımız her şey üzerine düşünmemiz gerekmiyor mu? Yaptıklarımızdan muaf olmadığımıza göre enine boyuna neden bu çukurda debelendiğimiz hakkında ciddi ciddi kafa yormamız gerekiyor. Neden dizi izleriz sorusu etrafında birkaç başlıktaki fikirlerim şöyle. Yalnız olduğumuz için ; daha iyi bir arkadaşımız olmadığı için. Dışarı çıkarsak mekânlar pahalı. Mekân seçmek için ayrı bir efor ve zaman sarf etmemiz gerekecek, yol da cabası. Mekândaki hizmetten, ambiyanstan, lezzetten vs memnun olmama ihtimalini koca bir dağ gibi kuşkuyla içimizde hep büyütürüz. Oysa televizyon öyle mi? Karışan, ilişen, eleştiren, bizden bir şey bekleyen olmayacaktır. Hatta televizyonun karşısındaki en rahat koltuğa gömüldüğümüzde ya da yatağımıza uzandığımızda kendimizi şımartmış yanılsamasını bile hissedebiliriz. Başkalarının hikâyeleri caziptir Üretmediğimiz için ; yaşamın herhangi bir alanınd...

İNSAN SONRASI

Resim
  Kim Young-ha’nın 'Veda' romanı Betül Tınkılıç çevirmenliğinde Timaş Yayınları tarafından yayımlandı. Ülkesi Güney Kore’de oldukça başarılı kabul edilen ve ödül alan yazar Kim Young-ha’nın Türkçeye çevrilmiş 'Kendimi Yakmaya Hakkım Var' (Agora Yayınları) ve 'Bir Katilin Güncesi' (Timaş Yayınları) eserleri bulunuyor.  Yazarın Timaş Yayınları'ndan çıkan 'Veda' romanını okurken yazarla alakalı aklıma ilk Marx’ın, "Madde bilinci belirler" önermesinin Edip Cansever’deki karşılığı olan "İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ Suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe…" dizeleri geldi. Bu topraklardaki kurmaca edebi eserlerin çoğuna hakim olan tema kadın cinayetleri, adaletsizlik, cinsel istismar vs. Bilim kurgu eserlerin, yayımlanan eserlerdeki payı binde bir bile değil. Elbette bu oranı bilimsel bir istatistiğin sonucu olarak söylemiyorum ama yayınlanan edebi eserleri kabaca taramamız sonucu...

UZAKTA BİR YERDE DEĞİL, BURADA

Resim
  Korkunç Beyaz adlı öykü kitabından sonra geçtiğimiz günlerde Mahal Edebiyat Yayınları’ndan ilk romanı Uzakta Bir Yerde çıkan İbrahim Halil Çelik’le romanı üzerine konuştuk Uzakta Bir Yerde bir dönem romanı, doksanlı yıllarda İstanbul’da üniversitede okuyan Cahit’in ‘olaylara karışmadan’ öğrenimini tamamlamasını ve sonrasını konu ediniyor. Bu ‘olaylara karışma’ bölgede oldukça popüler olan, neredeyse her ebeveynin evden uzaklaşan çocuğuna tembihlediği hafif tedirginlik ruhunu temsil eden zamanla komikleşen bir özdeyiştir. ‘Uzakta Bir Yerde’ aynı zamanda bir aşk romanı, devrime hazırlanırken aşkı geri plana itenleri geri iten bir roman. Siz nasıl değerlendirirsiniz Uzakta Bir Yerde’yi? Aşk, hayatın her yerinde olduğu gibi romanda da kendine yer bulacaktı elbette ama benim gayretim ikircikli bir karakter olan Cahit’in ruh halini romanın bütününe yaymaktı aslında. Bu ruh hâlinin içinde aşk da var, devrim de var, siyasi konuşmalara heves etmek de. Roman okunduğunda, bu ...

DİRLİK DÜZENLİK APARTMANI: BİR TÜRKİYE PANORAMASI

Resim
  Ahmet Karadağ, 'Tutsaklığın Üç Hali' (Klaros Yayın)  öykü kitabından sonra Mahal Yayınları’ndan ikinci öykü kitabı 'Dirlik Düzenlik Apartmanı’yla okuyucusunun karşısına çıktı. Apartman, Türkiye’nin küçük bir izdüşümü şeklinde tasarlanmış. Keşler, konsomatrisler, dinciler, dindarlar, fırsatçılar, kanundan kaçıp saklananlar, ihalenin musluğunu kendine bağlayanlar derken neredeyse her türden insanın yaşadığı köhne bir sokaktaki dört katlı bir bina. Kitap, uzun altı öyküden oluşuyor. Öyküdeki karakterler bir sonraki anlatıda okuyucunun karşısına kendi hayat tarzıyla, sokağa baktığı penceresiyle arzıendam ediyor. Farklı meslekteki karakterlerin hayata tutunma hikayelerine şahit olurken, yazar bizi yüksek dozlu kederle tanıştırmayı ihmal etmiyor. Burada hemen şu aklıma geliyor, son dönemde edebiyat çevrelerince tartışılan 'Hep aynı tarz öyküler mi yazılıyor? Öykülerdeki bu benzerlik nereye varır?' minvalindeki tartışma yeniden alevlenecek galiba ya da öykü...

ÖĞRETMENLER ODASI: PEDOGOJİK FORMASYON ÖNEMLİ

Resim
  73. Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan İlker Çatak imzalı Öğretmenler Odası (Das Lehrerzimmer) Alman film ödüllerinde, En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu gibi ödüller alan film bu yılki 96. Akademi Ödülleri’ne de En İyi Uluslararası Film kategorisine aday. Filme birçok cepheden bakabiliriz. Eğitim sorunu, ahlaklı birey yetiştirme, birleşerek ve dayanışarak daha güçlü olma, önyargının eğitimdeki yeri, önyargının eğitimle değil aileyle olan bağlantısı, sansür, basın özgürlüğü ve demokrasinin mücadele edilmeden gelmeyeceği gibi… Bu çerçeveden bakabileceğimiz gibi aslında çerçeveletip duvarımıza asacağımız filme ait tek resim; ahlaklı ve duyarlı birey yetiştirme. Taraf olma adil ol Matematik ve spor öğretmeni olan Carla (Leonie Benesch) okuldaki hırsızlığı deşifre etmek için kendince bir tuzak kurar. Fakat bu aşamaya gelmeden önce filmin ilk sekansında öğrencilerin öğretmenler odasında arkadaşlarını ele vermeleri için baskı yapıldığını gör...