Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

PARAYI SEVEN SONUCUNA KATLANIR

Resim
  Çevirileriyle tanıdığımız Ramazan Atlen bu defa kendisine ait olan cinai öykü kitabı olan Tabutumdan Bakarken’le okurlarının karşısında. Ana teması birbirine yakın yedi öyküden oluşuyor. Yedi öyküyü ucu ucuna iliştirdiğinizde neredeyse bir kopukluk hissetmeyeceğiniz bir konu bütünlüğüne sahip. Neredeyse her öyküde değişmeyen karakter, artık yazarın ismiyle birlikte anılacağı eski polis, yeni dedektif Hüseyin Kalandar.  Raymond Chandler’in gölgesi İlk öyküyü okumaya başladığımda, ağzımda eskilere ait unutamadığım ama tam da hatırlayamadığım bir tadın olduğunu anladım. Ağzımı şapırdatarak bir yandan da işaret ve başparmağımı birbirine sürtüp neydi bu, dur şimdi hatırlayacağım, evet, çok iyi bildiğim biri bu, diyerek anımsamaya çalışırken ayrıntılı insan tanıtımlarından abajuruna kadar es geçilmeyen mekân tariflerinden çıkardım kim olduğunu; meşhur Komiser Philip Marlowe’un yaratıcısı Raymond Chandler. Zaten ben anımsamasaydım da yazar ilerleyen bölümlerin birinde...

MUCİZE: ORTAÇAĞ KARANLIĞI

Resim
  The Wonder (Mucize) filminin dayanağı hikâyeler. Günümüzden bakarak, size eski yıllarda geçen bir hikâye anlatacağım ve lütfen inanın, diyerek başlıyor yönetmen meramına. Filmin geçtiği stüdyodan seslenerek inanmamızı istediği öykünün geçtiği yer İrlanda’nın 1860’lı yıllardaki büyük kıtlık dönemi. Binlerce insanın açlıktan öldüğü ve göçtüğü yıllar. Herkesin bir hikâyesi vardır düsturundan yola çıkan filmin yönetmeni Şilili Sebastian Lelio, Emma Donughue’nin aynı adlı romanından uyarlamış. Giyilmemiş bebek patikleri Mucize’de hemşire Elizabeth Lib Wright’ın (Florence Pugh) hikâyesine tanık oldukça Ernest Hemingway’ın artık neredeyse klasikleşmiş en kısa öyküsünü hatırladım; arkadaşlarıyla bir yerde otururlarken bir iddia üzerine kim daha en kısa öyküyü yazabilir diye ortaya çıkan öyküsü; Satılık: bebek ayakkabıları, hiç giyilmemiş. Gerçi bunun da Hemingway’e ait olmadığına dair dedikodular dolaşıyor, ama önemli olan kime ait olduğu değil bu kadar kısa, etkili ve acı...

DİNLEMEKTEN KORKMA!

Resim
  Bazı kitaplar kendini saklar. Okuyucu onu saklar. Eleştirmenler saklamasa da görmek istemez. Yazarı ne kadar onu yazarak açığa çıkarmak istemişse de saklı olduğundan haberi olmaz. Bırîndar bu türden bir kitap. Görülmek istenmez, görülmezden gelinir. Vardır böyle kitaplar. Ne yazık ki böyle yazarlar da vardır. Önündeki duvarlar yükseltildikçe yükseltilir. Kimdir bu yüksek duvarları örenler derseniz sensin, benim, egemen ideolojidir, resmi tarih yazıcılarıdır, kültür piyasasına yön verenlerdir, kendine şakşakçı diye cemaat oluşturanlardır. Bırîndar gibi Deniz Faruk Zeren’in Zerya adlı kitabı da yukarıda kısaca özetlediğim gruba girenlerdendi. Değiştikçe yaran iyileşir Abdullah Ataşçı’nın edebiyatıyla Bırîndar vesilesiyle tanıştım. Oldukça akıcı, net ve olabildiğince dil işçiliğine özen gösterilen, üzerinde çalışılan, kafa yorulan bir metin olduğu belli. Cesur bir dili var, edebiyatın yol açtığının farkında. Cesur olmak zorunda olduğunun farkında. Edebiyatın gürül gürül akmadan, ses...

AMSTERDAM FİLMİ: DARBESEVER AMERİKANIN ÇOCUKLUĞU

Resim
  Amsterdam, David O Russel’ın yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı Amerika’nın 1930’lu yıllarına ışık tutan bir film. Yönetmenin daha önce yaptığı Üç Kral (1999) Dövüşçü (2010) ve Düzenbaz (2013) gibi birkaç filmine baktığımızda seçtiği tarz daha çok komedi, kara komedi ile tarihsel gerçeklerle soslanmış romantik komedi arasında gidip geldiğinigörüyoruz. Bazen bir filmde bu türlerin hepsini denediği de oluyor. Nihayetinde Amsterdam da bu filmlerden biri. Amsterdam, romantik bir aşk filmi olmak üzereyken rotayı polisiye ve entrikaya kıran ama orada da tutunamayan bir dönem filmi. 1930 yılların New York’unu mekan olarak seçerken/düzenlerken, çok da sırıtan bir kareyle/sahneyle karşılaşmıyoruz. Aynı durum oyuncular için de geçerli. Yönetmenin yıldız oyuncularla çalışması senaryodaki aksaklıkları gizlemeye yetmese de oyunculuklarda herhangi bir aksama olmadığını söyleyebiliriz; bu durumu kotarıyor mu, elbette ki hayır.     Eski dostlarına sahip çıkma Filmin ...

DAYANIŞMA GÜZELLEŞTİRİR

Resim
  İki yaralı canlı; biri mavi bir karga diğeri elleri kolları bağlı çırılçıplak bir kadın… Karga, başka türden bir kuş olan bülbüle sevdalı, vurgun. Aşkı için babasını karşısına almaktan çekinmeyen kararlı, inatçı bir karga. Aslında karganın karşısında olan babasıdır. Kuşlar âleminde “çocuğun bir bülbülü nasıl sever” baskısından korunmak için çocuğuna hakaret eder. Hatta daha da ileri gider. Anne, her zamanki gibi sevecen, birleştirici, şefkatli ve elbette ki hoşgörülü. Bu tavrından dolayı payına babanın gazabı düşer. Ortak dil mümkün Türkan Elçi’nin ilk romanı Mavi Karga bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız ve çokça hissettiğimiz ruh durumlarını karganın gözünden anlatan ironisi güçlü bir roman. Bu ironik dil yazarın üslubu olmuş. Roman boyunca eksik etmediği bu biçemsel derinlik ve alaysı yaklaşım metni hem akıcı bir forma sokmuş hem de inandırıcılığına çift perçin çakmış. Romanın merkezine yolculuğumuzda karşılaştığımız yan öykülerin birleşim noktalarında öne çık...

ÖLÜ KOKUSU

Resim
  Ben, Mustafa Orman'la "Kitabı eline alıp hiçbir zaman okuyamayacak olan anneme..." diye ithaf ettiği "Derdin İncinmesin" (Everest Yayınları) öykü kitabıyla tanıştım. Kitaptaki "Palto" öyküsüne şu cümleyle başlıyor: "Acı hariç, her şeyin açlığı çoğunluktadır." Acının, kederin, derdin, tasanın bol olduğu coğrafyadan bildiriyor Mustafa Orman. O kadar ki derdi olmayanı bile kendine dert eden insanların öykülerde boy gösterdiği bir yazı dünyası var yazarın. Sonrasında önceki kitabına göre daha uzun öykülerin yer aldığı, 2020 yılında Fakir Baykurt Öykü Ödülü'nü aldığı "Ovada Paldır Küldür" kitabı yayımlandı. "...kaçmakla yol bulunmazmış, anladım. İstanbul'a inince şah olacağım demiştim, mat oldum geri döndüm" dedirttiği kitabında da karakterler, kahramanlar neredeyse hep aynı çevreden, coğrafyadan. Şairin 'dar çevre yitikleri' dediği türden insanlar. Aslında öyküye ara vermedi Mustafa Orman, öyküy...

ŞEHİRLER SİZİN DEĞİLDİR

Resim
  Athena, 2005 yılında Paris’teki bir banliyöde polisin kimlik kontrolü sırasında iki kişinin ölmesi birinin de ağır yaralanması üzerine patlak veren ayaklanma ve çatışmaların üzerine oturtulmuş bir film. Ne kadar çıkış noktası burası olsa da Abdül ve Kerim’in küçük kardeşlerinin polis tarafından öldürülmesi üzerine isyan başlıyor. Abdül’ün barış yanlısı ve daha sakin davranarak içindeki adalete inanma kırıntısının son zerresini de kullanarak açıklama yapmasıyla başlıyor film. Tek çekimli epik özet Bu ilk sekans, açılış sekansı filmin yönünü, yörüngesini de belirleyecek nitelikte. Hem tema ve konu hem de filmin çekiliş tekniği açısından oldukça uzun, kesintisiz tek sahneden oluşuyor. Athena’nın yönetmeni Romain Gavras için armut dibine düşmüş benzetmesini yaparsak çok da yanlış bir şey söylemiş olmayız. Zira, Z (Ölümsüz) filmiyle Cannes Film Festivali Jüri Ödülü (1969), Yabancı Dilde Altın Küre Ödülü, Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı gibi ödüllerin sahibi Costa Gavr...

BENLİK SAVAŞI

Resim
Hayri K. Yetik’in Bilal Tabirhanesi ( Öteki Yayınlar ) kitabından sonraki şiir kitabı Ben, Bana ‘Sen’ Diyen ‘Ben’i Yapan Eden Bir Kimse Klaros Yayınları etiketiyle yayınlandı. Ömrünü yazı uygarlığına adayan şair, yazar, araştırmazı Hayri K. Yetik daha önce Ayrıntı Yayınlarından Romantik Ortadoğu -Metinlerarası bir deneme ve Arkaik Ortadoğu -Güncellenen Metinlerin Kurgusökümü alt başlıklarıyla gözünü şiirin dışına çeviren okuyucuları için bir tür kazı çalışması yaparak iki hacimli kitapla yazının, edebiyatın, sözün, sözcüklerin tarihsel yolculuğunu sunmuştu. Şiirden uzaklaşmaya pek gönlü elvermemiş olacak ki,    dil altı yitik ülke sözcükler dil üstü yara kanatalım zehri aksın kabuk bağlamadan… diyerek Bilal Tabirhanesi’yle şiirin sularına geri döndü. Şairin en büyük derdi kelimelerle ve o kelimeleri dert edinmeden sarf edenlerle galiba. Şairin bir eski sayfasına göz attığımızda karşımıza Yunan Mitolojisinden bol dipnotlu Amytis Kederi ’yle karşılaşıyoruz. 2000 yılınd...

YANDAŞLIĞIN ÇIKMAZI

Resim
  K aos Çocuk Parkı Yayınları’ndan çıkan Sabit Kemal Bayıldıran’ın Ulusçu Türk Şiiri kitabı bana ikinci bir Türklük Sözleşmesi kitabı gibi geldi. En az onun kadar derli toplu ve ciddiyetle üzerinde çalışılmış bir ‘Müslümanlık Sözleşmesi’ni andırsa da Osmanlı’dan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar şair ve aydınların güce ve iktidara tapınmalarının izleklerini aktarıyor. Etnik farklılıkların üstünü din şemsiyesiyle örtüp teke düşürerek, “hangi millettensin” sorusuna, “İslam milletindenim” ya da “Hz. Muhammed ümmetindenim” cevabını veren Osmanlı şair ve aydınlarının ırk ve kavim kelimelerini de bu şemsiyenin altına alan tavır ve duruşlarının tarihsel altyapılarını irdeleyen, deşifre eden bir eser niteliğinde. Eserlerini Farsça yazan Mevlana’yı, şiirlerinde geçen Türk sözcüklerinden ve babasının Türk olmasından mütevellit büyük Türk mütefekkiri ve ulusçu olarak gören A. Taneri’nin, Mevlana’yı Farslara bırakmak istemeyişinin altında yatan yanlış yorumlayışını aktararak ...

ADALET OLMAZSA KAOS OLUR

Resim
  Alevi Pogromu Önce Maraş’ta birkaç yıl sonra da Çorum’da Alevi vatandaşların iş yerleri ve evleri kırmızı boyayla işaretlenmiş, bu tertip ve tespitten sonra da devlet desteğiyle düzenlenen saldırı sonucu iki yüze yakın insan öldürülmüş, işyerleri yağmalanmış, evleri yakılmıştı. Devlet, yerel işbirlikçileri ve gayri resmi silahlı güçleriyle giriştiği bu pogrom elbetteki ilk değildi; yıllar önce 6-7 Eylül 1955’te Ermeni ve Rum’lar özelinde gayrimüslimler üzerinde test etmişti. Ciddi bir direniş ve kınamayla karşılaşmayınca bu cesaret ve cüretle önce Maraş’ta sonra Çorum’da ve en sonrasında da 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta 33 yazar, aydın, sanatçı olmak üzere 35 insanı, naklen yayında bir otel binasında yakarak katletmişti. Emrah Poyraz ve Ulaş Özkan ’ın birlikte kaleme aldıkları Kör Kanun polisiye roman kahramanları yukarıda kısaca özetlediğim olayların insan üzerinde bıraktığı ruh durumuyla hareket ediyorlar.  Toplumsal ve bireysel hafızanın etkisinden bir türlü çık...

SAÇLARIMLA BOĞARIM SİZİ

Resim
               Mahsa Amani’ye… Bir yarım yukarıda Çizmediğim sınırın öte yanı Bir yanım öte dünyada Cigerxwîn’in yanında                                    Bir gözüm sınırsızlığın ufkunda Diğer gözüm saçıma göz diken mollada Talihim rengini saçlarımdan almış derdi annem kawa’nın torunuyum ben saçlarımla boğarım sizi ne talihi?