Kayıtlar

POLİSİYE ROMANLARDA SOSYOLOJİK ÇIKARIMLAR

Resim
 Çağatay Yaşmut polisiyesiyle Kadıköy Cinayetleri (  Macaraperest Yayınları-2019 ) romanıyla tanışmıştım. Oradan  Ölüm Fırsat Kollar’ a gelene kadar altı yıl iki roman geçmiş. Bazı yayınevleri kitap kapaklarında sadeliği seçer ve görür görmez logoya bakmadan hangi yayınevine ait olduğunu anlarsınız. Macarapereset’in Çağatay Yaşmut’a uyguladığı tarife tam da bu türden; uzaktan görür görmez anlarsınız. Biraz önce değindiğim Kadıköy Cinayetleri romanından sonraki Moda Cinayetleri ve Felsefe Cinayetleri romanlarında da aynı sadelik kullanılmış; güzel mi? Sadeliğin ve minimalizmin gücü hafife alınmamalı. İyi polisiye iyi edebiyattır  Gelelim yazıya konu olan Ölüm Fırsat Kollar romanına. Türkiye yakın ve uzak gündemini takip etmeden polisiye yazılır mı? Ya da şöylesi daha doğru mu olur, yazdığın ülkenin gündemini, sorunlarını, dertlerini sosyoekonomik, politik, sanatsal, estetik çıkışlarını, çalışmalarını takip etmeden, bilmeden polisiye yazılabilir mi? Elbette yazılır, ni...

BİR DOĞUM LEKESİ; KADIN

Resim
  Herkes onu editör ve eleştirileriyle biliyorken o elinde şiir kitabıyla çıktı geldi. İyi ki de şiir yazmış dedi tanıdığım birçok şair. Hatta kitap üzerine kısa bir tanıtım ve söyleşide de olumsuz bir tek fikir beyan eden olmadı. Okumam sonucundaki kanaatim detayıyla aşağıda olacak ama özetin özeti fikrim: Şirvan Erciyes’in Post Mortem’ini beğendim. Gülten Akın’nın “ kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi ” dizesine hayat veren bir bakış açısıyla yola çıkılmış sanki. Şair bu dizeyi rehber edinmiş kendisine, can suyu kabul etmiş. Sesi içerden yankılanıyor şairin, evlerin içinden, evi kutsallaştıran, putlaştıranların kulağının dibinde sesleniyor.      Annemin rahmine sözcükler üflemiş     karadan kara gecede şeytan    doğmuşum sonra     saçlarım o gecenin rengi, dilim çatal ( sf:9 ) Daha ilk şiirinde bir ‘cadılık’ peşinde, şiirin tamamında toplumun kadına biçtiği rolü bir doğum lekesi gibi taşımanın ağırlığıyla...

ZEHİRLEYEN SESSİZLİK

Resim
  Hıdır Murat Doğan’ın Daniska adlı öykü kitabı Klaros Yayınlarından çıktı. Daniska, yazarın altıncı öykü kitabı. Kitap ortak temalar etrafında toplanmış 28 kısa öyküden oluşuyor.  Kitaba kısaca göz attıktan sonra yazarın üslubuna, edebi diline ve meramına bakacağım.  Birkaç öyküden yola çıkarak nihai fikrimi lafı bükmeden ve uzatmadan dilim döndüğünce söylemeye çalışacağım. Kahir zamanlar ya da Big Bang; yalnızlığı iç kanama gibi yaşayan birinin şehir gürültüsü içinde görülme/fark edilme arzusunu, Silinmiş Sahneler; yetişemediği, geç kaldığı hayatı ucundan, kıyısından yakalamaya çabalayan birinin figüranlığa razı oluşunun dramatik sonuçlarını, Suç ve Rıza; haylaz, ele avuca sığmayan Rıza’nın eline geçirdiği her fırsatı oyuna çevirmesini, Başımızdaki Taş; dörde bölünmüş acı, dört ayrı keder/kader… Sırf yeri belli olsun diye isimsiz toprağa dikilen taş, Devlet Mahmuru; yalnızlığı ve sessizliği en büyük erdem sanan Cemal’in hayata ürkekçe bakışını, Gögüs Kafesimdeki Mantar ...

ÖTEKİLERİN SESİ

Resim
  Süreyya Deniz ’in Metinlerarası Yayınlarından çıkan “ Hâl Bu Ki ” öykü kitabını okuyana kadar böyle bir öykü yazarının farkında değildim. Oysa daha önceden birçok mecrada yazıları, öyküleri yayınlanmış biri. Hâl Bu Ki’deki öyküleri okuduktan sonra bunun bir ilk kitap olduğuna inanamadım; oldukça titizlikle üzerine çalışılmış bir eser. Fazlalıklardan arındırmış öyküleri; eklenecek bir şey kalmadığında mı tamamlanır öykü yoksa atılacak bir şey kalmadığında mı? Her iki kapının da rafine bir esere çıkacağının farkında yazar. Bu bilinçle, bu hassasiyetle oluşturmuş eserlerini. Ötekiyle kurulan bağ Hâl Bu Ki’yi okuduktan sonra hâlbuki böyle de olabilirmiş ya da hâlbuki böyle insanlar da varmış düşüncesi oluşuyor. Zira yazarın en güçlü yanı sanıyorum ötekiyi görmesi. Ötekiyi iyi görmesi, ötekiyle kurduğu güçlü bağ; bunu okuyucunun gözüne sokmak yerine kendi doğal akışı içinde habitatına uygun bir vurguyla aktarması, vermesi ve dildeki pürüzleri gidererek aracı olması. Dilin her şeyin üs...

GÜNEŞTE KURUYAN İNSANLAR

Resim
  Prömiyerini 81. Venedik Film Festivalinin Orizzonti bölümünde yapan Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri, Adana Altın Koza Film Festivali’nde de En İyi Film ödülünü almış. Bununla da bitmiyor 98. Akademi Ödülleri’nde En İyi Uluslar arası Film kategorisine Türkiye’den aday olan filmin Yönetmeni ve başrol oyuncusu Murat Fıratoğlu aynı zamanda avukat. Film, çoğunluğu erkeklerden oluşan bir halay grubunun görüntüsüyle açılıyor. Kürtler için halay çekmeye her şey sebep olabilir önyargısından ilk etapta neden halay çekildiğini anlamayız. Ne zaman ki “Ki zava ki zava?” nidaları duyulur işte o zaman bir düğünden mütevellit olduğunu anlarız. Fakat işin ilginç yanı Kürt düğünü olduğunu anlamamıza yardımcı olacak pek argüman yoktur kıyafetlerin dışındaki onu da biz  (seyirci) yakıştırırız. Yoksa Aydın’ın Söke ilçesinde ya da İzmir’in Karabağlar’ındaki her hangi bir düğünde de “ki zava ki zava” nidaları duyabiliriz. Statik bir kamera Eyüp (Murat Fıratoğolu) domates kurutma işlerinde çalışan ...

BU YAŞADIĞIMIZ CEHENNEM DEĞİLSE NEDİR?

Resim
  Yayınevleri bazen illüzyona başvurarak yazarı eserin gerisine çekerler. Bunu bilerek yaparlar, bunu isteyerek yaparlar ve bunu özellikle yaparlar. Bunun altında bir taktik vardır. Yazarın geleceğine dair taktik. Yazardaki cevheri öngörmenin özgüvenidir bunu yaptıran. Eser ismi nadide bir elmas parçası gibi parlar durur yazarın ismiyle çerçevelediği kitabın kapağında. İlk göze çarpan eserin ismidir. Ve bu ilk göze çarpış, bu öne çıkma sabırsızlığı, hırsı ve gözalıcılığı/şatafatı sahibini ( yaratıcısını ) gölgede bırakır. Artık yazarın/şairin ismini anmanız için o eser üzerinden ulaşmanız gerekir. Tıpkı Sherlock Holmes gibi, Oblomov ya da Madam Bovary gibi, bu liste uzar gider. Bu girizgahın sebebi elbette ki Everest Yayınlarından yakın bir zaman önce yayımlanan Yavuz Ekinci’nin Aziz romanı içindi. Yavuz Ekinci alışılagelenin dışına çıkmayı deneyen/ seven bir yazar. Bu defa da bu izleğini bozmamış. İlk etapta bir koleksiyonerin portresi gibi gelen Aziz romanı bundan fazlası olduğun...

BİR EBEVEYN REHBERİ: ŞİMDİ BURADAYDI

Resim
  Irmak Zileli’nin edebiyat dünyası ile tanışmam Son Bakış romanıyla oldu. Sonra Bende Ölen Sensin derken en son Şimdi Buradaydı romanıyla devam ediyor yolculuğumuz. Şöyle bir bakınca iki şey söylemek mümkün: Irmak Zileli ne yazsa okurum ve yazarla çok geç tanışmışım. Şimdi Buradaydı çok katmanlı bir roman. İlerledikçe ve eşeledikçe elinize başka bir şey geliyor; başka bir duyguyu hissediyor ya da karşılaşıyorsunuz. Yazar diğer eserlerinde yaptığı gibi karakteri kanlı canlı bir şekilde okuyucunun karşısına oturtuyor. Bunu altını çize çize yapmıyor, okuyucunun gözüne sokmuyor. Bazen diyaloglarla bazen ağzından çıkan bir sözle bazen de bir tavrıyla çok net bir şekilde çerçeveyi çiziyor. Okuyucu karakteri o kadar iyi tanıyor ki sonraki hareketinde, tavrında bir kopukluk olmayacağını bilir; bütünlüklü, istikrarlı ve tamamlayıcı olmayacağından emindir. Sürpriz bir çıkış, ani bir tepki ya da absürt bir replik karakteri ifade edeceği için vardır metnin içinde. Tedirgin olmak isteyeceksini...